Bir kuş, bir camı tıklatır; ardında kim olduğunu bilmeden…
Kalbin, kuş yüreciği gibi "tıp tıp" yapar; "ulaşılmaza" dokunmak istersin!..
Bir kuş camını tıklatır;
Canın tıklar!..
Bilirsin ki; açsan pencereni, bu kuş uçup gidecek. Umutların yitecek… İçin sızlar; beklerken tül ardında hareketsiiz, nefessiz!..
Bundan sonra, ya sevgilerini ufalarsın pencerenin pervazına… Ya da ufalanmış sevgilerini koyarsın…
Her kırıntı bir umuttur senin için…
Her ümit; bir kırıntı!..
Canın tıklar;
Çünkü camın tıklamıştır yine…
Bakarsın; gene pencerenin pervazındadır sevgi kuşun. Döktüğün kırıntılara konmuştur…
Göz; kanada gelir, kuyruğa gelir, ayağa gelir. Göze gelmez!..
Gözgöze niye gelinmez sevgi kuşuyla?..
Bir gün…
Perde arasından bakarken ona, seni görür… Korkarsın, ve sanki içinde bir şeyler boşalır.. Bilirsin ki, uçacak şimdi; ve bir daha hiç geri dönmeyecek!..
Fakat korkmaz… Uçmaz… Kaçmaz;
Gülümser, gözüne!..
Bu kuş yarın gene gelir; aç olsa da tok olsa da…
Bu kuş yarın gene gelir; tok olsan da, aç olsan da!.
Artık… Sen… Aldığın cesaretle, kuşundan bir an bile ayrılmamak istersin;
Kaç pencere olduğunu bile düşünmeden dünyada!.. Ve düşünmeden; kaç cam ardında kaç can titrediğini!..
Belki açtır, belki tok; bilmezsin… Ama kendini "sahibi" bildiğin kuş, ufaladığın sevgileri gagalamaya devam eder…
…ken, parmaklarının arasında kalır!..
Canı titrer;
Camların ardında yolunu gözleyenler adına!..
-Benimsin… Gidemezsin!..
-Ölürüm… Kanadıma oturma!..
Uçmayan şey;
Kuş mudur?..
Stop
Muammer Erkul
01 Kasım 2002 Cuma