Koşmak istemiyorum
Hepimiz, ama hepimiz ipi göğüslemek
istiyoruz…
Ama hiçbirimiz koşmak istemiyoruz!
Değil mi?
Peki neden hepimiz kürsülerde alkışlanmak istediğimiz halde, hiçbirimiz pistlerde ter dökmek istemiyoruz?..
Cevap; çünkü birazcık popomuz büyük!
Ben, bazen ne kadar “gıcık” olabiliyorum, farkındayım…
Ama sizden önce kendimi tırmalıyorum!..
İnanın, yarınki gazetede çok güzel bir yazı okumak istediğim halde, sizlerden telefonlar ve mektuplar beklediğim halde;
Şu sandalyeye yapıştırıp bir yerimi, güzel bir yazı çıkarmak zoruma gidiyor!..
Benden daha aptalını bilen var mı?
Sabahları nefesim ferah, dişlerim pırıl pırıl olsun istiyorum;
Ama yatmadan önce fırça ile macuna yakın bile geçmiyorum!..
İllet oluyorum; kimdi şu “cırcır böceği ile karınca” hikayesini sallayan herif?..
Sensin ulan cırcırböceği!..
Günün birinde elbette öleceğimi biliyorum… Hücrelerime kadar da Cennet’e gitmek istiyorum.
Ama… Şu “ama”lar yok mu!..
Baksana, arkadaşlar çilingir sofrayı kurmuşlar!..
Baksana ya, şu kızlar ne kadar güzel; hii, biri gözleriyle “ressmen” bana “gel” diyor!.. Üstelik saçının tellerinden, kremle ovulmuş topuklarına kadar; hayat dolu, tiril tiril, pırıl pırıl bir taze yaprak gibi…
Diplomayı almak istiyorum… Kendimi ispat etmek istiyorum… Şu okuldan kurtulmak istiyorum mezun olarak;
Ama, şu nalet imtihanlar neyin nesi;
Ki, evde ders mi çalıştığımı, yoksa gece yarılarına kadar dışarda mı dolaştığımı çıkartıyorlar ortaya!..
Her defasında mükellef bir sofra kuracağımı söylüyorum kendime;
Ama iyice acıkıncaya kadar bekleyip, mutfağa dalıyorum ve yardığım ekmeğin arasına ne bulursam atıp tıkınıveriyorum… Kim uğraşır şimdi pişirip-taşırmakla, bulaşık yıkamakla?..
Tertipli bir evde oturmak, düzenli bir bahçede dolaşmak, temiz kıyafetlerle, parlak ayakkabılarla ve cilalanmış arabalarla gezmek istiyorum…
Hatta her gün traş bile olmak istiyorum.
Şurda yığılı kitaplardaki bütün bilgilere sahip olmak istiyorum;
Ama bütün magazin programlarını seyrettikten sonra uykum hemen geliveriyor!..
Sabah erken uyanayım da günüm ziyan olmasın, diyorum;
Ama, “olur da duyarım” diye saati kurmaktan
vazgeçiyorum!..
Hepimiz…
Ama hepimiz ipleri göğüslemek istiyoruz, değil mi?..
Ama hiçbirimiz, hiçbir zaman “koşmak” istemiyoruz!
Sonra da sorgulamalar ve ardından suçlamalar başlıyor;
Kürsülere çıkmıyoruz ve hiç kimse tarafından alkışlanmıyoruz diye!..
Bunun sizce bir mantığı
var mı?..
——————————————————–
AMERİKA’DA BİR AY-1
Kimden : Mustafa Örnek
Efendim,
Yaklaşık altı aydan beri yazılarınızı büyük bir zevkle okuyorum. Önceleri şöyle bir bakar, ilgimi çeken bir şey varsa sadece o kısmı okurdum. Kayınvalidem senelerdir yazılarınızı okur, bazı kupürleri keser, biriktirir. Ama ben sizi çok geç tanıdım. Zararın neresinden dönülse kârdır, deyip teselli buluyorum. Merhum Özal ve rahmetli Menderes’le ilgili hatıralar çok ilgi topluyor…
Lisansüstü eğitim için ABD’ye giden bir arkadaşımın mailini sizinle paylaşmak istedim.
Başarılarınızın devamını dilerim.
Sevgi ve saygılarımla…
Kimden: Ahmet Burak OLCEN
Tarih: 23 Eylül 1999 Perşembe 03:54
Konu: AMERİKA’DA 1 AY
Bugün 22 Eylül 1999 Çarşamba. Yani 22 Ağustos’tan bu yana tam bir ay, vatandan uzakta geçirilen ilk ayım.
Bu mektubu okuyan tüm arkadaşlarımdan dua bekliyorum. Hepinizi seviyorum, sevgilerimle…
Kardeşiniz, Ahmet Burak
Amerika’da 1 ay
Buraya gelişim çok apar-topar oldu. 22 Ağustos sabah saat 4’te staj defterimi tamamladıktan iki saat sonra, saat 6 uçağıyla Amerika’ya doğru yola çıktım. Malum, bitirme ödevinin savunmasını da 19 Ağustos’ta yapmıştım. Ailemi bile 21 Ağustos’ta 8 saat görebildim, o da bütün akrabalarla vedalaşmaya yetmedi bile. Bu kargaşadan dolayı gidişimde bütün arkadaşları arama ve helallik dileme imkanım olmadı. Bu maili okurken bana olan haklarınızı da helal etmenizi istirham ederim. Uçak, Zürih üzerinden aktarmalı geldiğinden gördüğüm ilk yurtdışı memleket İsviçre oldu. New York John F. Kennedy Havaalanına inerken zaman, Amerikan saatiyle öğleden sonra 4’ü gösteriyordu. Bu sırada sizler, belki de içinizde bir deprem tedirginliği hissederek yatmaya hazırlanıyordunuz. New York’tan şu anda bulunduğum şehre karayoluyla vardım. Yolda geyikleri ve tilkileri görmek her an mümkün.
Dikkatimi çeken ilk şey ise, sağlı sollu uzanan yeşil ağaçlar ve her tarafı kaplayan güzel bir bitki örtüsü idi. İkinci husus ise gidişe ayrılmış 3 şeritli kaymak gibi asfalt yolda hız limiti 65 mil (105 km) ve 3000 cc motorlu, 12 silindirli otomobillerin hepsi bu hızı aşmamaya azami dikkat ediyorlardı. Syracuse’ye gece vakti vardım. Geçici olarak 2 hafta, benim gibi yeni gelen bir abinin yanında kaldım. İTÜ’de elektronik üzerine master yapmış ve buraya doktoroya gelmiş. Kendisi evli olduğu için ve ailesini de kısa bir süre sonra Amerika’ya getirmeyi düşündüğünden onun yanında devamlı kalamazdım. Kendime uygun bir yer bulmam gerekiyordu. Tabii, bu arada gelişimizle beraber yapılması gereken bir sürü formaliteyi tamamlamak için mesai saatleri içinde kampüs içinde ofis ofis koşturuyorduk. Gayet yoğun geçen ilk haftanın sonunda bütün işlemlerimizi hallettik (derslere kayıt olmak, sosyal sigorta numarası almak, banka hesabı açmak, sağlık sigortası satın almak, yeni gelen talebeler için gerekli seminerlere iştirak etmek…) 30 Ağustos günü okul açıldı ve dersler başladı. Ben toplam 9 krediye kaydoldum. Bunlar 3’er kredi halinde: Communication Systems, Antenna Design, Microwave Measurement.
Son günlerde öğrendiğim tek şey,
Ölümün hayatın ikiz kardeşi değil,
BÜYÜK kardeş olduğu…
O, ilk sırada yer alıyor.
O, istediğini yapıyor.
Hayat ONA boyun eğiyor.
Sevda Öğretici
DEVAMI YARIN
Takvim: 1 KASIM
* Turgut Özal 31 Ekim-1989’da Cumhurbaşkanı seçildi. 31 Ekim 1846’da Harp Akademileri açıldı; 31’inci Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecid Han zamanında.
* Ağaç budama zamanı başladı.
* 1 Kasım 1958, Yahya Kemal Beyatlı’nın vefatı. 1 Kasım 1922 saltanat kaldırıldı.
Stoplayanlar
Rabia-İst, Güler Koca-Görele, Fethi Bayrak-İzmir, Sadık Girgin-Seydişehir, Beyhan Eren-Bağcılar, Hacı Kamil Alkaya-Gürpınar, Ecem Nur-Ceyhan, İsra İrem Avcı-Adana, Emine Eroğul-Tavşanlı, Pembe Karaoğlu-Gebze.
Stop
Muammer Erkul
01 Kasım 1999 Pazartesi