Bir gün, bir kimse, ölüm yatağındaki hastasını
bir seher vaktinde, Abdullah-ı Dehlevî hazretlerine
rahmetullahi aleyh getirdi ve;
Ey efendim, hastamız ağırlaştı. Bir duâ etseniz,
belki şifâya kavuşur, dedi. Mübârek zât, şöyle bir nazar
etti ağır hastaya. Bir şeyciği kalmadı adamın
Şifâya kavuştu tamamen. Böyle, binlerce kişi,
bu büyük zâttan duâ alıp, şifâya kavuşurdu o devirde.
Kimin bir hastalığı olsa, Ona gelirdi hemen.
Bu sebeple kapısının önünde devamlı bir kalabalık olurdu.
Lâkin kendisinin de (Üç mühim hastalığı) vardı.
Hattâ bu yüzden (Özürlü kılardı) namazlarını.
Sevdiklerinden biri, Efendim, kim hasta olsa,
kapınıza gelip sizden duâ istiyor
ve şifâya kavuşuyorlar.
Halbuki sizin de hastalıklarınız var.
Hikmeti nedir ki kendinize duâ etmiyorsunuz? diye sordu.
Büyük Velî, Ona sevgiyle bakıp;
Onlar dertlerinden kurtulmak istiyorlar.
Biz de duâ ediyoruz. Cenâb-ı Hak şifâ ihsân ediyor.
Ama biz, dertlerimizden râzıyız.
Kurtulmak istemiyoruz onlardan.
Çünkü (Rabbimiz gönderiyor) onları.
Hem bu dertler, Sevgilinin kemendidir.
Sevdiklerini, bu kementle tutup
kendine çekiyor, buyurdu.