Kırkpınar’dan kurtulmak (!) [05 Temmuz 2001 Perşembe]


 

Hani derler ya; “ne yer ne yedirir”, hah işte bizimki o hesap… Herkesin birazcık eli üzerinde, ama hakkıyla iş yapan kaç kişi var?..
Sanki zaten sınırımızın dibindeki bu geleneği şöyle bir ittirelim de küllüm kurtulalım gibi bir tutum içindeyiz hep beraber…

Nerde kalmıştık? Şurda: Bütün gün aklım Kırkpınar’da (fırsat buldukça da) gözüm ekranda olduğu halde gece 24 haberlerine kadar şampiyonun kim olduğunu öğrenemedim, demiştim ya…
Yurt içinden veya dünyadan, haber mantığı taşıyan veya saçma sapan, akla gelen veya gelmeyen haber yahut habere benzer ne kadar şey varsa, uzatıla sulandırıla önüme konduktan sonra, nihayet spor haberleri başlıyor, ki en azından “spor” kısmında ilk haberin “Er Meydanı” olduğunu umuyorum… Ama transferlerde kimin kime imza attığını, kimin hangi kulüple görüştüğünü öğrendikten, gün içinde dünyanın bilmem nerelerinde yapılan futbol müsabakalarından görüntüleri de seyrettikten sonra…
Ve de saat 00:47’yi gösterirken, (zaten 19 haberlerinin tekrarı olan) haberler de spor haberleri bitiyor; sadece şu kuru cümlecik ile:
“640’ıncısı yapılan Kırkpınar yağlı güreşlerinin final müsabakasında, Ahmet Taşçı’nın kolundaki sakatlık yüzünden çekilmesi sonucu Vedat Ergin şampiyon oldu…”
Yuhhh!..
Bu “yuh” yenilen pehlivana değil, kendime…
Bu yürekle dolaşan kafalardan hassasiyet bekleyişime, umuduma yuh!..

Bir ay önce, favorilerimden ikisinin de (Hingins ve Agassi) elendiği Fransa Açık Tenis Turnuvası’nın ve geçenlerde de Wimbledon Tenis Turnuvası’nın bile (saatler süren) bütün maçlarını canlı (ve ardından defalarca da banttan) veren Türkiye kanalları için Kırkpınar yağlı güreşlerinin haber değeri sadece bu kadar mı?..
Yazıklar olsun!..
Bizlere bu ekranlardan; yasadışı köpek dövüşlerinden hamamböceği yarışlarına, Tai boksundan Sumo güreşlerine kadar spor veya spor kılıfı giydirilmiş her şeyi seyrettiren televizyonların “Türk’ün Ata Sporu”na ilgisi niye sadece bu kadar?..
Merak ediyorum, acaba yabancı kanallarda kaç dakika verildi aynı haber?.. Ki adamlar, biliyorum ki bizim sahalardan “kazımaya” çalıştığımız pehlivanlarımızı alıp, kendi memleketlerinde gösteriler yaptırtıp, Türk yağlı güreşinin tanıtılmasına çalışıyorlar!..

Yunan mı yoksa Bulgar mı önce uyanacak?
Böyle olmayacak!.. Kırkpınar’ımıza sahip çıkmamız için Yunanistan veya Bulgaristan’ın “yardım”ına ihtiyacımız var…
Nasıl mı?.. İşte aynen şöyle:

Bilen bilir, Edirne ve Sarayiçi bir avuç yerdir ve iki adım ötesi de (zaten düne kadar sahibi olduğumuz) dört-beş asırlık topraklarımızdır…
İşte, yakın zamanda Yunanistan veya Bulgaristan uyanıverecek…
Sınırımızın hemen dibindeki bir (köy arazisi kadarcık) alanı sınırsız, gümrüksüz, pasaportsuz, elini kolunu sallayarak girilip çıkılan SERBEST BÖLGE ilan ediverecek…
Buranın adına, hem de Türkçe; Kırkpınar veya Er meydanı (bizimkinin adı Sarayiçi) deyiverecek…
Kırkpınar’ı aslına uygun olarak baharda başlatıp, belki de yaz boyu sürdürecek…
Yağlı güreşten “zaman ve puan” gibi saçmalıkları kaldırıp günler süren-haftalar süren güreşlerle dünya rekorları kırdıracak…
(Dünkü haberlerde havaya savrulanlara yakın dövizler kadarcık paralara) 30-40 milyarlara “Ağalık” aldırmayacak…
Özellikle yağlı güreş ama yanında bütün güreşler ile ilgili bütün doküman, belge ve görüntüleri sergileyip pazarlayacak…
Güreşçisine “insan” gibi davranacak…
Seyircisine “insan” gibi davranacak, temiz yatak (şu an bulmak imkansız) ve özellikle temiz yemek (üç sene önce biz döner yemiş ve ardından iki saat kusmuştuk) temin edecek…
Habercisine ve belgeselcisine “insan” gibi davranacak…
Ve insana yakışır rozetler-kupalar-madalyalar ve ödüller koyacak…
 

 

Stop
Muammer Erkul
05 Temmuz 2001 Perşembe  

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir