Gazetelerde okuduğum her habere inanmıyorum, çünkü gerçek tam tersi çıkabiliyor bazen…
İşte o yüzden (temkinli davranıp) bu habere de inanamadım; çünkü herhangi bir bakanımız gibi Spordan Sorumlu Devlet Bakanımız Fikret Ünlü de, elbette, Edirne Belediye Başkanı’nı ve Güreş Federasyonu Başkanını telefonla arayarak;
“Ahmet Taşçı’yı güreştirmeyin” demez, dememiştir.
…..
Bir bakanda, hem de bir spor bakanında böyle bir düşüncenin var olması bile zaten işin tabiatına aykırıdır… (Ama hadi olmayanı var sayalım) Ki canı böyle demek istese bile diyemez; çünkü Kırkpınar’ın kural ve geleneklerini bilmemekle suçlanacağından… Ve (öyle veya böyle) bu talimatı-ricası Kırkpınar’da dinlenilmeyip prestijinin sarsılacağından çekinir…
Tekzip ricası (!)
Evet, gazetelerin yazdığı;
“Spor Bakanı telefon ederek Ahmet Taşçı’nın güreştirilmemesini istedi” haberini tekzip ediyor, ve bu haberi yazanları da kınıyorum (!)
Yok, eğer benim yazdıklarım yanlış ise, o zaman (yaşadığımız tarihlerin bu en talihsiz) spor bakanından;
“Ben falan ve filan kişileri arayıp, bu seneki Kırkpınar yağlı güreşlerinde Ahmet Taşçı pehlivanın güreştirilmemesi emrini verdim” diyerek bu satırlarımı, yani kendilerine olan güven duygumu “tekzip etmelerini” rica ediyorum!..
Taşçı kimdir?
(Bilmeyen ve merak eden olabilir, değil mi; Ahmet Taşçı kimdir?..) Rakipleri dahil herkes ki hep bir ağızdan diyor ki;
“Karamürselli Ahmet Taşçı pehlivan, Cumhuriyet döneminin en büyük şampiyonudur…”
1990 senesinden beri, bu yıl dahil 12 senede 12 defa final güreşti. Bunlardan 9’unu kazanıp şampiyon oldu. İki defa da (üçer yıl aralıksız şampiyon olduğundan) altın kemerin sahibi oldu. Bu sene ise üçüncü altın kemeri alabilecekti, olmadı…
…..
Diğer yandan bakınca Taşçı “duygusal” bir adam… 98 senesinde seyirci öyle gaza getirilmişti ki (hatta Cumhurbaşkanı Demirel tribüne girerken bile çok yüksek perdeden bir yuhalama vardı da birileri ciddi terler dökmüştü) çayırda yaptığı her hareketini, her galibiyetini kasıtlı olarak ıslıklıyor, yuhluyorlardı…
Peki sebep ne?
Meydanlardan çekilip, er meydanlarını kendisini yenemeyenlere bırakmayışı!..
Böyle bir zorlama, bu kadar saçmalık olur mu?..
Türk’ün töresinde, Kırkpınar’ın geleneğinde bu var mı?..
Bu moralsizlikle çökmüştü o gün Ahmet Taşçı. Koca meydanda ve gök kubbe altında sanki tek başınaydı… Çayırın kenarında oturmuş (Cengiz Elbeye ile yapacağı) final maçını beklerken, çok istedim onunla on dakikacık konuşmayı ve onu normale döndürecek kadar moral vermeyi…
O sene uzatmada (bence yağlıya yamanmış saçmalık) bir puan verdi ve mağlup ilan edildi…
…..
Diğer yandan bakınca, 99’ Marmara depreminde Karamürsel’deki çöken evinin altından kendisini ve ailesini çıkarmayı başarmış bir depremzededir Taşçı…
Geçen seneki şampiyonluğunun ardından ise, evi gibi kendisi de çökertilmeye çalışılmış, ve her halde en azından “izi kalır” hesabıyla “doping yaptığı” iddiası ortaya atılmış… Bu büyük sporcumuz bu iftirayı temizlemek için durup dururken bir yıl uğraşmış, durup dururken bir yıl boyunca güreşlere katılamamış, ve bir yıl boyunca masumiyetini ispat etmek için omurilik sıvısını bile tahlil ettirmiştir…
Yazık değil mi?..
…..
Taşçı yok edilmiş olsa kim, ve ne kazanacak?..
Evet, Taşçı dahil her birimiz ileriye dönmeli ve kendi yarınlarımıza diktiğimiz hedeflere bakmalıyız artık, öyle değil mi?.. Bu doğru… Çünkü “dün”, kendi ilerleyişimizi engelleyecek “tökez” değil; zihnimizi diri tutacak kamçı… Ve “öğretici” bir tecrübe olarak kalmıştır artık elimizde…
…..
Ama benim hâlâ inanamadığım ve bir türlü alışamadığım “TERSİNE DÖNEN ÇARK” şudur ki; Bu ülkede… Herhangi bir konuda;
“Falanca kişi böyledir” diye birini suçluyorsun da, hiç kimse tarafından sana;
“BU İDDİANI İSPAT ET!” denilmiyor da, suçlanan kişiye dönülüp;
“SENİN HAKKINDA ŞÖYLE DENİLİYOR, HADİ BAKALIM ŞİMDİ MASUMİYETİNİ İSPAT ET” deniliyor!..
…..
Ne işadamları battı, niceleri saygınlığını yitirdi, ne ocaklar sönüp, yuvalar yıkıldı böyle asılsız iftiralardan…
Yazıktır!..
Suçlanan birine;
“Hadi bakalım, masumiyetini ispat et” demek mi daha mantıklıdır, yoksa suçlayan adama; “Hadi bakalım suçladığın bu kişinin suçunu ispat et” demek mi?..
…..
İnşallah günü gelir de bu sorunun cevabını düşünür birileri.
Düzeltme:
(Dünkü; “Yunan mı yoksa Bulgar mı önce uyanacak?” başlıklı (ve komşu ülkelerden birinin günün birinde sınırımızın dibinde bir Kırkpınar Serbest bölgesi açacağından bahseden) yazımızın sonunda olması gereken, aşağıdaki kısım yanlışlıkla eksik çıkmıştır. Yayınlıyoruz:)
Ve insana yakışır rozetler-kupalar-madalyalar ve ödüller koyacak…
Bu bölgede, tamamen ticarî niyetle ufak tefek mimarî düzenlemeler yapıp, kendi bayrağının yanına bir de “unutulmaz şemsiye” Osmanlı’nın bayrağını çekecek…
… Samimiyetle inanıyorum ki;
Boynu bükük evlâdı fâtihanın yaşadığı Makedonya, Bulgaristan, Kosova, Yunanistan ve diğer Rumeli topraklarından…
“Asıl sahibi” yitirilmiş, Türk’ün bir zamanlar hükümran olduğu “zavallı topraklar”dan…
Ve eli, “önder”inin eteğinden kaydıktan sonra yağmalanmış, tarumar edilmiş nasipsiz İslam memleketlerinden…
Hatta güreşin gösteri-sanat ve ticaret bilindiği Uzakdoğu ve Amerika kıtasının pek çok yerinden her sene yüz binlerce insan akar akar akar bu bölgeye… Ve bunu önce akıl eden devlet Disneyland köynün kazandığı para gibi döviz kazanır…
Merak ediyorum;
Bunlar mı olmalı, bizim, yani şu kooooskoca Türkiye devletinin (kendi yaşının on katı eski bir tarihe sahip) Kırkpınar Yağlı Güreşlerine sahip çıkması için?..
Stop
Muammer Erkul
06 Temmuz 2001 Cuma