Bilmiyorsunuz, diye bağırdı… Bilmeye de gayret etmiyorsunuz!..
-Neyi bilmiyoruz, ve neyi bilmeye gayret etmiyoruz, dediler…
-Bakmayı bilmiyorsunuz, dedi. Görmeye gayret etmiyorsunuz…
Hepsi kuyunun içine bakıyordu adamların, adamlarla konuşan ise yukarı…
Aşağı bakanlar, kuyunun dibindeki ıslak ve çaresiz adamı görüyorlardı… Bir de çalkantılı ve karanlık suyu görüyorlardı… Ayrıca karanlık suda parlayan kuyunun yuvarlak ağzını görüyorlardı… Ve hayal meyal de kendilerini seçiyorlardı suda…
Aşağıdakiyse kocaman ve soğuk ve nemli bir karanlık görüyordu… Karanlığın tepesinde yuvarlak bir aydınlık görüyordu… Ve onun çevresine dizilmiş başları görüyordu…
Aşağıdaki adamın hasretini çektiği… Bakmadıkları için diğerlerine kızıp, görmeye çalışmadıkları için sitem ettiği…
Asıl görülmesi gereken dünyanın güzelliklerine…
Ve göklerin derinliklerine bakan…
Sadece;
..yukarıdaki adamların arkalarıydı!
Pek de umurlarında değildi aslında kuyudaki adam, yukarıdakilerin…
Kimi gülüyor, kimi kaş göz işareti yapıyor, kimi çok üzüldüğünü söylüyor, kimi de aval aval bakıyordu sadece…
-Bana bir ip sarkıtın, diye bağırıyordu kuyudaki adam. Yosunsuz ve kuru olsun…
Kim duyuyordu kim bilir!
-Hep beraber eğilmeyin, diye bağırıyordu kuyudaki adam… Işığım kesiliyor!
-Bırakın birbirinizle beni çekiştirmeyi… Bana, bana yardım edecek olanlar uzansın… Sizler, doğrulun ve başınızı kaldırın ve etrafınıza bakın…
Herkesin kuyusu farklıdır…
Her kuyu herkes için farklıdır…
Her kuyu her kuyudan farklıdır!
…..
Farklı olmayan;
..çoğu insanın tavrıdır, tutumudur, alışkanlığıdır, bakarken körlüğüdür…
Sonra… Bir çığlık koptu… Biri daha düştü kuyulardan birine…
Her zamanki gibi yine herkes kuyunun başına toplandı… Yine her zamanki gibi herkes kuyunun ağzından sarkıttı başını… Her zamanki gibi, aşağıdaki adama; “niye düştüğünü, nasıl düştüğünü, neler hissettiğini, üşüyüp üşümediğini, korkup korkmadığını” filan sormaya başladılar…
Kuyudaki yeni adam, bir önceki adamın sözlerinin benzerlerini söylüyordu; yukarıdakilerse her zamanki gibi onun sözlerini duymuyorlardı bile…
Demin çıkarılan ise henüz kurumamıştı bile…
Ama o da diğerlerinin arasındaydı şimdi… O da herkes gibi başını sarkıtmıştı kuyunun içine doğru… O da herkesle birlikte mırıldanıyor; ne onu kimse duyuyor, ne de o kimseyi duyuyordu…
Herkesin belden yukarısı kuyunun karanlığındaydı. Dünyanın güzelliklerini görecek ve göklerin derinliklerine bakacak baş kalmamıştı ortada!..
Sadece aşağıdaki… Kuyuya düşen yeni adam sayıklıyordu şimdi:
“Gök bu kadar geniş miymiş… Dünya bu kadar büyük müymüş…
Her şey bambaşka gözüküyor artık gözükmediği yerden!”
Karanlıkta kalmayın…
Işığınız bol olsun!
Stop
Muammer Erkul
23 Şubat 2006 Perşembe