Lâleli’den sonrası… [10 Ekim 2001 Çarşamba]

İkibinden sonraki senelerde durumların nasıl olduğunu bilmiyorum, ama 70 öncesinde bir tek işçi maaşıyla altı kişilik nüfus birazcık zor geçinebildiğinden; annemle babam, önce elden düşme, elle çevrilen uyduruk bir dikiş makinesi edinip, ardından da para biriktirmiş ve bir de “gazete” almışlar… Çünkü o zamanki gazeteler çok değerliymiş insanların gözünde… Sonra, dikkatle açmışlar gazetenin “işçi arayanlar” kısmını, ve… (dünden devam…)
…..
Ve gazetedeki ilanlardan birinin izini süren babamın yolu Lâleli’ye kadar uzanmış… Lâleli de Lâleli’ymiş o zamanlar canım… Şiirler asılırmış sokaklarına Lâleli’nin, ve Lâleli’nin pencerelerinden şiirler sallanırmış… Lâlelisi Laleli’den geçerken lâle gibi kokarmış ya hatta, o zamanki şairin… Biz nerden bilecekmişiz… Bizler zaten Lâleli’nin Lâleli olduğu dönemi bilmezmişiz!..
Galiba doğru da aslında, ben “lâlesiz” halini hatırlıyorum; yani ben Lâleli’de hiç lâle görmedim… Ama gördüm ki, Laleli’de; bir süre sonra yıkılan demir perde gerisinden “hurra” eden kontrolsüz Romen veya Rus yavrularının nice “değer” perdeleri yıktığını!..
(Bidakka şimdiii, sayın kraldan çok kralcılar… Ben “Türk evladı” dendiğinde alınmıyorum da, Rusya veya Romanyalıların çocukları; “Rus yavrusu-Romen yavrusu” deyişimden niye alınsın ki?..) 

Uzattım biliyom daa, diyemeyyom işteee!.. Dur, tamam, diyecem. Hah, diyorum bak; babam denemek için bir particik mal almış… Sonra bunu dikmeyi becermişler… Sonra bu işten para bile kazamaya başlamışlar…
Ama merak eden konu komşu da geliyormuş o günlerde bize, ve;
“-Ki kikk” diyormuş!..
…..
Cahil cühela insan zati bunnar canıım, n’oolcek!..
Heç tüccar işine bakıp bakıp da; “ki kikk” denir mi?..
…..
Denmez elbet, de; hiç görmedikleri bişeyleri gördükleri için midir bilinmez, toplanıp toplanıp da güya “nasıl para kazanıldığını” görmek için bizim eve gelen insanlar, hep aynı şeyi diyorlarmış:
“-Ki kikk!..”
Anlaşılmakta değil mi?.. Bu “ki kik”; tutulmaya çalışılan gülmeyi birazcık kaçırma sesi!.. 

O zamanlar ben de büyümekte, koca bir “delikanlı” olmaktayım; ama böyle “ki kik” toplayan “şey”lerin bir numaralı “muhatabı” olduğumu filan da bilmeden!..
(Üff, nerden de girdik bu mevzuya; şimdi çık bakalım çıkabilirsen içinden… Devamını bir mizah dergisinde mi yayınlamalı acaba?..)
Evet, konunun bir numaralı muhatabı olarak, “tüccar işlerinin arasında yuvarlanabilecek kadar” büyümüşüm… Aslında tam orda durmak lazımmış, hazır “ekmek elden su gölden”kene emme, gafa yok ki bizde!..
(Yo, olmaz olur mu, var vaarr!.. Var işte kafa; ki, ben de onu anlatmaktayım…)
…..
Biraz daha büyüyüp emeklemeye, oturmaya, yapılan işleri bir nevi “kontrol etmeye” başlamışım… Kontrol mü?.. Evet!.. Küçük çocuklar ne yapar?.. Ne bulurlarsa, önce bunun yenecek bir şey olup olmadığına bakarlar… Ben, bunların yenmediğini, ama “yenecek şeyler” ile çok yakın bir bağlantıları olduğunu farketmişim, müthiş bir zeka!..
Bir türlü çıkmıyormuşum aralardından. İçlerine ellerimi sokuyor, tuttuklarımı kafama filan geçiriyormuşum…
Sonra akıl edip sormuşum babama bir gün, birinin bir parçasını kafama giymiş olarak;
“-Munee?.. Munee?.. Baba munee?..”
Ne desin ki adamcağız, belki de Dünya Ticaret Merkezi’nin bile yapılmamış olduğu o yıllarda; “tüccar işi” dese, sanki ticaretten anlayacak halimiz mi var?..
“Takke işte, diye kestirip atmış babam da… Başına giymişsin ya!..”
Tam da o sırada ben; bir tane başım olduğu halde, babamın niye birbirine bağlı “iki tane takke” yaptığını düşünmekteymişim ki, babam da başıma giydiğim “nesne”nin omuzuma kadar sarkan ikinci yarısını görüp düzeltmiş:
“-Takke ama, erkeklere değil!..” 

(Bakın, ben bunu hâlâ da anlamış değilim yani. Az sonra telefon açıp veya gidip sorayım bari babama… Siz de bekleyin beni birazcık; yarın öğrendiğim cevabı aktarırım size. Ama eski bir yazımı okursanız bu köşede, bilin ki birkaç parmağım kırılmıştır!..)

Stop
Muammer Erkul
10 Ekim 2001 Çarşamba

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir