UEFA Kupası Türkiye’nin oluncaya kadar Galatasaray kaç maç oynadı belki bilen vardır aranızda, ama her maçı hatırlayan olduğunu sanmıyorum…
Bir Türk takımı arada bir çıkıyordu dışarı, oynuyor ve geliyordu. Yarın gazetelerde iyi şeyler yazılıyordu oyuncular hakkında.
Teknik direktör diyordu ki; “Biz finale diktik gözümüzü!..”
Bir süre sonra bir başka maç daha oynanıyordu. Birileri geliyordu ülkemize, bizim çocuklar onlarla da oynuyorlardı… Gazeteler bu maç hakkında da gene iyi şeyler yazıyorlardı…
Çocuklar ısrarla; “hocalarına güvendiklerini” söylüyorlar, hocaları da “gözlerinin zirvede” olduğunu söylüyordu…
Herkes biliyordu bu takımın bir başarı daha kazandığını…
Herkes biliyordu oldukça zor işleri başarmış olduğunu…
Ama herkes bir de şunu biliyordu ki; bir futbol takımının teknik direktörü elbette ve elbette “maksimum hedef”ten bahsedecekti oyuncularına!..
…..
Maksimum hedef; yani sadece istikamet!..
Yani “kızılelma”ya benzer bir şey (!)
Yani o tarafa doğru gideceksin, ama nasılsa ulaşamayacağın bir hedef!..
…..
Yani herkes bir şeylere inanıyordu bu takımla alakalı olarak, ama hocanın kafasındaki “ASIL HEDEF”e kimse inanmıyordu aslında…
…..
Galiba bu kupanın direnç noktası, çatırdama noktası, mıknatıslanma noktası; İstanbul’daki Leeds maçıydı…
İşte o vakit herkes dönüp baktı, neler oluyor diye…
Herkes gördü göreceğini…
Demek yeterli sayıda kişi inandı ki; bütün ülke(*) mıknatıslanıverdi…
Burda, bu mıknatıslanma anında birlik ve beraberlik başlıyor işte…
Burda inanç ortaklığı başlıyor…
Burda, düne kadar senin ne yaptığından bile haberdar olmayan insanlar; senin için, seninle beraber, senin hayalin için dualar etmeye, haykırmaya başlıyorlar…
Senin geleceğine doğru yürümeye başlıyorlar…
Onların omuzlarını hissediyorsun kendi omuzlarında…
Onların ellerini hissediyorsun ve sıcaklıklarını, kendi avuçlarında…
Ve yürüyorsun…
…Zaten yürümek istediğin yere doğru.
…..
Bir kere dönüyorsun arkana, ve diyorsun ki:
“Bana dua edin…”
Altmışbeş milyon yürek çırpınıyor işte o zaman…
Altmışbeş milyon dudak kıpırdıyor işte o zaman…
Ve altışbeş milyon kişi senin adını haykırıyor, senin hayalinin peşine düşüyor.
Yerelmalarını yıkamaya başlayan maymun olmak kolay mı?..
Onu Fatih Terim’e sormalı!
Peki güzel mi?..
Onu da Fatih Terim’e sormak lazım, hem de özellikle bugünlerde!..
Bunca lafı boşuna etmediğimi maymunlar bile anlamıştır.
Anlamayacak olsaydı belki sadece yıkanmamış yerelmaları anlamazlardı!..
Direnme noktalarını unutmak… Kırılma noktalarını hatırlamamak… Dönüm noktalarını yok bilmek, hedefimize doğru giderken ne kadar anlamsız olurdu değil mi?..
O zaman bizim yapmamız gereken; yükümüzü paylaşacak insanlar peydahlanıncaya kadar dişimizi sıkmak…
Ne yapıyorsak yapalım, neyle uğraşıyorsak uğraşalım, nereye varmak istiyorsak isteyelim; yapmamız gereken “yüzüncü maymuna” ulaşmak!..
Yüzüncü maymun; bir kırılma noktası… Yüzüncü maymun; bir çatırdama noktası… Yüzüncü maymun; rakım levhalarındaki en büyük rakam…
Yüzüncü maymun; demirin mıknatıslanmayı kabul ettiği an!
Ve bizim işimiz;
Kendi hedeflerimize doğru giden yollarda yüzüncü maymunlara kadar sabretmek…
Sabretmenin güzelliğini de bugünlerde yine Fatih Terim’e ve onun aslanlarına sormak lazım.
Yalnız bir konu daha var. O da şu;
Yüzüncü maymunların üstünde yüzüncü maymun olduğu yazmıyor. Ve hiçbir zaman da yazmayacak…
Belki ilk maymun yüzüncü maymun, belki de son maymun…
Bilmiyorsun…
Öyleyse yapman gereken bir tek şey var ki; o da her geleni “Hızır” bilmek gibi, her işi ciddiye almak, her maçı final gibi oynamak…
(*) Hatta bütün Türkiye ve Avrupa’dan “SONRA”, bu sadece bir otobüs dolusu insana…
Yani Fatih Terim’e ve onun (masöründen yedek kalecisine kadar) yirmi-otuz kişilik ASLANLAR kadrosuna “Galatasaray Kulübü BİLE” inandı…
Ama gelecek nesillerin bu “En büyük başarıyla en büyük hezimeti beraber” okuyacakları gibi, Galatasaray Kulübü kendi renklerini taşıyan formalar içindeki insanlara inanmakta “çook geç” kaldı…
Kim ne derse desin, Terim’in kalbi kırıktır…
Umarım Galatasaray’da kalır.
Umarım bu ülkede kalır…
Umarım bu takımı dağıtmaz…
Umarım söylediklerim olmaz;
Umarım futbol takımı UEFA Kupası kazanmış bir Galatasaray Kulübü (bu açıdan bakanların gözünde; hem de Türkiye Kupası’nı, hem de 1. lig şampiyonluğu kupasını aldığı halde) ligden düşmez!..
Stop
Muammer Erkul
22 Mayıs 2000 Pazartesi