Mektuplar/ Bunalmak!..

 

ONDAN GELEN: ——————————— 
(Ocak 2010)


Çok çok çok bunaldım…
İnsanlar, her yanıma asılmış türlü çeşit, iğrenç böcekler gibi…
Silkelenmek, hepsini üstümden düşürmek istiyorum!
Sonra da, taa uzaklara, sessiz sakin bir yerlere gitmek istiyorum.
Herkesten, herşeyden uzak…

Problem yine bende, biliyorum…
Daha doğrusu farkındayım…
Ama çözüme ulaşamıyorum.
İnsanlara karşı "kendim" olmamaktan mı kaynaklanıyor bütün bunlar?

Her kesimden, her çeşit insanın nezdinde "adı" olan bir işimin olmasını bu yüzden çok istiyorum…
Adını bildikleri bir işi olan insanlara saygı gösteriyorlar.
Ama adını bilmedikleri işlerle uğraşanlara saygının "s"si gösterilmiyor…

Burda, belki de hata bende.
İçlerine girdiğimde, çok onlardanmış gibi davranıyorum.
Yanlarından ayrılınca, "sen bizdendin, niye gittin?" diyorlar…
 
"Sen bizdendin, niye kabul etmedin?.."

"Sen bizdendin, niye şurda da şöyle davranmadın?.."
 
Eve kalıcı misafir gelmesini bu yüzden hiç istemiyorum…
Yanlarından ayrıldım mı, derde düşüyorlar!
Açıklayamıyorum…
"Adı" yok çünkü…
Onlar gibi davranmaya çalışıyorum ister-istemez…
Bu defa da rûhum isyanları oynuyor…
Öfkem hiç umulmadık anda patlıyor!
Ben bile hayret ediyorum, bu öfke ne zaman bu kadar kabarmış, diye…
İçimden haberim yok…

Bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum…
Bu ne zamana kadar böyle devam edecek?..
Hiç bilmiyorum…

Yorgunum…
Eskisi kadar ümitli değilim…
Eskiden de ümitsizliğe çok düşerdim.
Fakat herşeyin birgün değişeceğine inancım büyüktü…
Pembe dünyalar, hayallerimi süslüyordu…

Artık öyle değil.
Daha gerçekçi…
Ve tabi ki, gerçekliği oranında acı…

Öfkem kabarınca, gözüm birşey görmüyor, kalplerini kırıyorum.
Sonra da özür diliyorum…
Tükürüp yalamak gibi birşey!..
…Ve o kadar iğrenç!..
…Ve o kadar aşağılık!
Aşağılayıcı!..

Nefret ediyorum şu hale gelmekten!
Ama, geliyorum.
Aynen fıkradaki Temel’in "yine düşeceğim" meselesi…
Söyleye söyleye düşüyorum…

Çözümler üretmeye çalışıyorum.
Çözümler çark ediyor bir noktada.
Yine düşüyorum…
Yüzüm gözüm kan-revân içinde…
Gelebilirsem, "sana" geliyorum böyle…

Dünkü yazında yazdıklarına muhalefet için değil.
Ama ben çalışmak da isterdim…

Çok yorgunum…
On asır kimseyi görmesem özlemeyecek kadar çok yorgunum insanlardan…


CEVAP:————————————————–

Bu kadar mı benzer insan bana!
Aynısını yaşadım ve yaşıyorum.
İyi haber şu: Asabiyet geçici, ama anlaşılamamak kalıcı!
Onu da şöyle kabul et: İyi haber kötü haberi kapatır!

Yazdıklarımı anlamıyorlar, herkesin bildiği işi yapsaydım diyorsun ya…
Benim ne yaptığımı biliyorlar ama hâlâ dalga geçiyorlar.
Benim akrabalarımdan gazete alan bile sadece dayımdır her gün okur, bir de babamın evine gelir… 
Onun evindeki de kesilmişti tatile giderken ama, sonra bize gideni ona bırakmaya başladı oradaki dağıtıcı.
Öylece kaldı, bazen babam öder parasını bazen ben…

Bazen; haklı kız, diyorum seni düşünürken.
Bazen de diyorum ki; aaman yaaa, dert ettiği şeye bak!

Sana daha önce de söylemiştim; insanlara ÇOCUKMUŞLAR gibi baaak.
Sana tüküren bir küçük kıza, söven oğlancığa, hatta üstüne işeyen bebeğe dayak mı atıyorsun!
Takma kafana, Allah Allah yaa!..

İyi olan ise, bunları bana yazmandı!

Bir iki lira koy kenara ayrıca, bir Namaz Kitabı aldırırsın…

M:)


ONDAN GELEN:————————-

🙂
Bunlar "üstüme işeyen bebeğe" daha çok benziyorlar!
O kadar pis bana yaptıkları…
Ama bir o kadar da habersizler, yaptıklarından…

Şurama geliyor, inan ki tâ şu boğazıma!
Gece en son kendi kendime;
"Ne derlerse desinler hakkımda. Evet dedikleri kadar berbat bir insanım ben!
Sevmesinler de beni hiç biri, kendilerine benzemiyorum diye.
Ben de layık olmadıkları kadar sevgiyi sunmayacağım onlara!"
Böyle dedim, bir parça rahatladım.
Daha doğrusu onlardan "sıyrıldım" bir parça!

Gerçekten de, lâyık olmadıkları kadar sevgi ve ilgiyi verdiğim için oluyor bunlar biraz da…
Çok gevşeyip, kendilerini bırakıyor ve işiyorlar üstüme!

"Mesafe" ne kadar önemli…
Kime ne kadar gerekiyorsa, o kadar mesafe mutlaka konmalı araya ve daima korunmalı o mesafe…
Ben bunu beceremiyorum sanırım. Böyle ağzım yana yana, üflemeyi öğreneceğim belki de…
Öğrenene kadar ağzımda hâl kalırsa tabi!

Bir de kendim kendimi suçlu hissetmem gerekmiyor değil mi?
Yani onlar gibi olmadığım için suçlu ben değilim, değil mi?
Onlar, bilmeden de olsa, böyle davranıp bizi sıkıntıya sokmalarının karşılığını görecekler, değil mi?
Aslında, görüyorlar da…
Gördüklerini de görüyorum bazen hatta.

Aslında her ev, küçük bir günümüz Türkiye’si!
İnsanların, bir diğerinin farklı zevklerine ve her türlü farklılıklarına tahammülü yok!
Herkes kendi gibi olacak! E madem öyle, sen niye benim gibi olmuyon be kardeşim!
Sen benim gibi olsana!
Benim nazarımda kıymetli insan da bu işlerle uğraşanlar! Benim nazarımda kıymetsiz insanlar da sizin gibi olanlar!

……
Namaz kitabını da aldıracağım inşallah abiciğim…
Kocaman bir "sağol", canım abim 🙂

CEVAP: ————————————-

Namaz Kitabı’nı duâlarının kabûlü için aldıracağını anladın değil mi?
Hani İlmihaldeki Hastalar kısmı var ya (Hasta Yemekleri bölümünün en başında)
Oradaki SADAKA VERMEK kısmı yani…
Bunun en iyi ve kolayı kitap vermek.

Sen elinden geldiği kadarını yapacaksın, sorumluluktan kurtulacak ve sonra duymazdan, görmezden geleceksin.
Duyup gördüğün kadarına da sabreceksin…
Yani sen tam olarak böyle yapabilecek misin veya ben tamamen böyle yapabiliyor muyum, bu başka konu.
Bizim şu an konuştuğumuz "ne yapmak lazım" bunu konuşuyoruz.
Bunu anlarsak, az ya da çok buna yakın davranmaya çalışırız…
Öyle işte…
Hadi yeter bu kadar.

Bir de unutma, yalnız değilsin…
Ben sana sen bana, desteğiz birbirimize…
Ve hepimiz birbirimize…
M:)

(18 Ocak 2010)

 

 

3 yorum

  1. Hepimize lazım olanları aşağıya ekliyorum:)
    Sevgiler…
    ……..

    [İmâm-ı Ahmed ve Tirmüzînin bildirdikleri] hadis-i şerifte, (Cehenneme girmesi haram olan ve Cehennemin de onu yakması haram olan kimseyi bildiriyorum. Dikkat ediniz! Bu kimse, insanlara kolaylık, yumuşaklık gösteren [bir müslüman]dir) buyuruldu.

    [(Buhârî)deki] hadis-i şerifte, (Kızdığı zaman istediğini yapabilecek [müslüman] bir kimse, kızmazsa, Allahü teâlâ kıyâmet günü onu herkesin arasından çağırır. Cennette istediğin yere git der) buyuruldu.

    [Bütün kitaplarda yazılı olan hadis-i şerifte], bir kimse Resûlullahdan nasihat istedikte, (Kızma, sinirlenme!) buyurdu. Birkaç kere sordukta, hepsine de (Kızma, sinirlenme!) buyurdu.

    Huzur pınarı.com

  2. Çok hoş olmuş ellerinize sağlık, ne zamandır mektuplar çıkmıyordu.
    Ben de siteye mesaj bırakmamıştım epeydir. Allahüteala herkesin yar ve yardımcısı olsun.

  3. İnsanlar, her yanıma asılmış türlü çeşit, iğrenç böcekler gibi…
    Silkelenmek, hepsini üstümden düşürmek istiyorum!

    Bazen bende böyle hissediyorum…

    Cevap olarak;
    insanlara ÇOCUKMUŞLAR gibi baaak.
    Sana tüküren bir küçük kıza, söven oğlancığa, hatta üstüne işeyen bebeğe dayak mı atıyorsun!

    Sen elinden geldiği kadarını yapacaksın, sorumluluktan kurtulacak ve sonra duymazdan, görmezden geleceksin.
    Duyup gördüğün kadarına da sabreceksin…

    Ne kadar samimi bir dertleşme ve çok doğru misaller verilmiş.

    PERGİN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir