Ben: Soracağın, söyleyeceğin bir şey var mı?..
O: Yazıyordum ben de
🙂
Ben: Mektup mu yazıyordun?
O: Evet.
Az kalmıştı.
Ben: Uzun mu yazacaktın?
O: Yoo çok değil…
Ben: Edebî bir şey mi, hemen sorulacak bir şey mi?
O: Soru yok aslında da… O takma isimle hak iddia edememe konusu…
Ben: Ne hakkı istiyorsun?..
O: Eser çalınması falan gibi durumlarda hak iddia edemezsin denmişti…
Ben: Kim hangi hakkını alacak senin?
Kim çalacak veya kim ÇALAMAZ şiirini?
O: Gerçek ismimle yazdığımda nasıl iddia edilir onu da anlamadım da…
Seninkileri bile çalıyorlar de mi?
Ben: Herkes biliyor "Su Gibi" benim yazımdır, ama dergilerde kapağa basılıyor, başka isimle ve bilemediğim kadar sitede var başka isimlerle…
O: Evet, rezillik!
Utanmazlar!
Ben: Milletin hoşuna gidiyor bunu yapmak. İstiklal Marşı’na bile isimlerini yazarlar. Çünkü "Yazan" demekten kalemle yazmayı anlayanlar var. Okuma yazmayı ancak öğrenmiş adam ne yapacak, yazı YAZABİLDİĞİNİ ispat edecek… Değil mi?
O: Az değiştirilmiş olarak başkasının imzasıyla bir yazını görmüştüm de, müdahale etmiştim.
Ben: Okuduğunu yani okumayı söktüğünü millet görüyor: "Ko kork ma, ss ssön meez, bu ş şaf şaf akta…"
Okuyan adam yazdığını da bildirmek isteyecek!
O: :)))
Ben: Boşver bunları, hep olacak…
O: "Ali gel" falan yazsın, atsın imzasını!
Ben: Kimse senin adının ne olduğunu bilmez, önemli olan senden önce bir yerde yayınlanmamış olması!
Başka ….. ….. çıkıp bunu ben yazdım demezse mesele yok!
O: O isimde başkası var gerçekten hee…
Dese nasıl ispatlanır?
Ya da ne yapılır?
Ben: Sen de onun çocuklarına sahip çıkarsın, BUNLARI BEN DOĞURDUM ispat etsin dersin!
O: :)))
Ben: Veya fabrikası, işyeri benimdir dersin!
O: Çok güzel bir fikir!
Ben: Veya herhangi bir şey işte!
Korkmana lüzum yok. Şiir yazmak ..t ister! Otur da iki satır yaz derler adama!
O: De miii?..
🙂
Ben: Benim adımda da insanlar var, birilerinin özel okulu birilerinin başka iş yerleri filan var… Bir de Ümraniye’de bir garibim vardı, işçiydi. Gecenin ikisinde üçünde ararlar kaldırırlardı adamı bizim çatlak hatunlar, bilinmeyen numaralar servisinden alıp alıp numarasını…
O: :))) Çok hoş, ama yazık ta adama…
Ben: Sonra bir gün ben aradım, tanıştık adamcağızla, halim selim bir kimse. Rahatsızlık veriyorlar mı, onlar adına özür dilerim, dedim. Yok alıştım, kızmıyorum artık filan demişti…
Hiç görüşemedik. Bizim Stop köşemiz başladığı sıradaydı, Kozyatağı’nda oturduğumuz sırada…
O: İyi ki değerlendirmemiş fırsatı, kötü niyetli biri olsa kullanır…
Ben: Kullansa ne olacak, en fazla gece yarısından sonra kendini yataktan kaldıran bir kaç azgına söverdi!
Başka ne yapacak!
O: 🙂
Ben: Eskiden bu önemliydi yani niyeti bozmuş olurdu genellikle araştırıp bulan. Şimdi herkes bulabiliyor birbirini…
Nerden nereye geldi laf. Sen takma böyle şeylere; ben şimdi Cüneyt Arkın’ım desem inanır mısın veya sen çıkıp ben Seda Sayan’ım desen inanır mıyım sence?..
O: Yani takma isimle köşe yazısı gibi şeylere falan izin verilmez mi?
Açıkçası ben bu ismi kullanmak istiyorum.
Ben: Yazarların da çoğunun adı müstear! Yani kendini belli etmemek için alınmış takma ad…
O: Kitap da çıkartılabilir de mi?
🙂
Ben: E kullan işte, ne diyorum iki gündür…
…
Ben: Yavuz Bahadıroğlu’nun benim bildiğim 5 adı var ki asıl adını kendi bile unuttu. Niyazi abi… (Not: Asıl ismi Niyazi Birinci.)
O: 🙂 Onu bilmiyordum ben, takma olduğunu…
Ben: Benim kaç adım var başka, biliyor musun?
O: Yaaaa?!
Ben: Saysam şaşarsın!
O: Ciddi misin?
Sen de mi yapıyon öyle şeyler?
🙂
Ben: Hekimoğlu İsmail duymadın mı?
Ömer Okçu gerçek adı Hekimoğul İsmail’in.
Kendi adı başka, çünkü subaymış başlarken…
Biri çıkıp ben S…. G….’üm der mi 🙂
O: 🙂
İsterse desin…
Hmmm…
Ama senin isimlerini de merak ederim ben…
Çatlarım inan ki!
Bir tanesini söyle bari…
Ben: Yoksa sen …….. değil miydin! 8-(
çok şaşırdım! 🙂
O: Oyum tabi ki de…
Ben: Hadi yeter bu kadar…
O: Kimliğini göster desen yoook…
Ben: Sen bunları düzene soksana, O ve Ben diye siteye koyalım…
Yapar mısın?
O: Olabilir, düzenlemeye çalışırım.
Ben: Tashih yap ama…
Örnek göndermemi ister misin, yoksa sen YETERİNCE ZEKİ BİR KIZ MISIN :))
O ve ben için yani 🙂
O: Yeterince miyim bilmiyorum da öyle olduğumu söylüyorlar.
Ben: Hadi bakalım yeter, başka işin yoksa işe koyul…
Sevgiler, selamlar, dua beklerim 🙂
O: Dur dur…
Sitenin anasayfası, "sitemizin" yani…
O duyurular bölümünü aşağı doğru sündürseniz iyice…
Aşağıdaki köşeye değse…
Aşağıdaki duyuruları da yandaki boşuğa doğru çekiştirseniz…
Ben: İnşallah yapılacak öyle şeyler, yakında, teşekkürler tavsiyeler için…
O: Sormuşsun da…
Ben: Dün geceydi… Gelenleri gönderdim Bilal’e… 🙂
O: Bir de siteye içimden geldiği gibi yazıyorum…
Ben: ..Benim için düzeltmek gerekmesin çok yoruluyorum bazen… Her yorumu düzeltmek kolay değil, nazım geçenleri haşlıyorum bazen, iki söz ettim diye Simge gitmişti ya bir zamanlar, çok üzülmüştüm aslında. Şu Sultan Gül hayran olduğum bir insan, sen söylemeden bütün dikkatıni verip NE YAPMAM LAZIM diye bakıyor, anlıyor ve öyle yapıyor; pes yani, inan ki…
Ben: Tamam artık çıkıyorum…
O: Kural olarak elimden geleni yapıyorum da, mânâ olarak yanlış anlaşılır mı diye…
Ben: Boş ver onlarııı, takma kafana, takmak iyi şey değil…
O: Tamam 🙂
Ben: Yazılanların imâni bir tehlikesi var mı, yoksa birşey olmaz.
O: Yok, sen görüyorsun zaten…
Ben: Bunun için de her gün bir sayfa kitap okumak lazım. Okuyorsun değil mi, KİTAP yani…
Okuduğumuz o kitaplar korur yazdıklarımızı…
O: Her gün olamayabiliyor…
Ama gazetenin orta sayfasını okuyorum.
Kitap da okumaya çalışıyorum, ama tembellik ettiğim de oluyor…
Ben: Hayır! Yatağımdan kalkıp okuduğum oluyor benim, unutursam. Veya hiç vaktim yoksa nâdiren, bir paragraf filan okurum ama yine de…
Hele ki sen YAZAN bir insansın…
Kendini BAŞKA tutmazsan HERKES olursun!
Ahan da sana laf, yut yutabilirsen…
O: Evet…
Ben: Hadi bekliyorum yapacağın işi…
Çıktım burdan…
Görüşürüz…
O: Görüşürüz…
(2 Aralık 2008)