İçinde odun kömür değil de, sanki başka bi’şeyler yanardı o zamanlar sobaların, değil mi?..
Hani sanki sobalar; konuşurdu bizimle, söyleşirdi…
Ninniler anlatır, masallar dinletir, bilmediğimiz sırları fısıldarlardı kulaklarımıza…
Değil mi?..
Aynı minderin bir kenarında gözleri kısılmış kedimiz mırıldanırdı, diğer kenarında biz…
-Yanacak bir gün bu kedi, derdi annem…
Yakacak kendini, baksanıza sobaya dayana dayana uyuyor…
Bir gün, telaşlı seslerle kendime geldim…
-Çıkar şunu çıkar, dediler. Tövbe tövbee, tutuşacakmış nerdeyse… Bak ta kendin gör!..
Baktım, annemin üstüme göre ördüğü gri renkli süveterin sırt kısmı kahve rengine dönmüştü.
Kedinin rengiyse, zaten parça parça kahverengiydi, gözlerini bir çizgi gibi açıp “miyav” dedi bana. Anladım, tedbirsizliğim için beni paylıyordu o da…
Göz ıslağı havaların soğuğunda şimdi, sıcak bir minder arıyorum; diğer kenarında kedimin yattığı…
Rüzgâr; ıslıklar öttürecek kirpiklerimde, kedimin hayal kuyruğu ara sıra yüzüme sürtünmese…
Sonbahardayız…
Sonbahar; geldiğin mevsim. Ve bütün sonbaharlar; seni beklediğim…
Yağmur yağıyor ya; ben, ne yağmurdan vazgeçebilirim, ne güneşten…
Sen, bir ebemkuşağı gibi dolanıverirsin boynuma. Ben, aradığım bütün renkleri, yine hayalinde bulurum…
Günaydın, gökkuşağım…
Sonbahardayız… Hava soğuk. Kirpiklerim üşüyor…
Isınamıyorum;
Hayalin olmadan!
Ve ben aynı keyfi, aynı
sıcaklığı hissediyorum isminle ısınmaya başladığımdan beri…
İçinde odun kömür değil de, sanki başka bi’şeyler yanardı o zamanlar sobaların, değil mi?..
Hani kulağımıza laf çıtlatırdı sobalar, şiir söylerdi, masal anlatırdı…
Bizimle konuşurdu sobalar; hani annemiz, babamız, ninemiz ve sobamız aynı evde yaşarken,,, bir de kedimiz…
Bir gece ninemiz anlatırdı masalı, bir gece sobamız..
Kedimiz ise, söylenenleri dinlediğini belli etmek için, mırıl mırıl mırıldanırdı…
Minderin diğer kenarından…
Stop
Muammer Erkul
09 Aralık 2007 Pazar