İntihar ne demek? [29 Şubat 2000 Salı]

İntihar ne demek?

Daha dün yahu… Daha dün gibi Osmanlı’nın bu topraklardan silinip yok olması.
Hanedan terk-i diyar eyledi de tebaa buhar olup uçmadı ya!
Onlar bizleriz…

Osmanlı vatandaşları hâlâ aramızda yaşıyor. Geçen gün belediye otobüsünde bir amca ile konuşmaya başladık; Mustafa Kemal’in nutuklarını dinlerken yirmi yaşlarındaymış. Yanımda oturuyordu dimdik… Anlatıyor ve her sorduğuma berrak cevaplar veriyordu.
Osmanlı, sadece Hanedan değil…
Osmanlı buhar olup uçmadı…
Osmanlı bizleriz. Yani bizler Osmanlı tebaasının çocukları, torunlarıyız.

Peki kimler soktu içimize bu “ucube” milleti?
Kimler zayıflattı bizi böylesine?
Kimler fikre benzemeyen zavallılıkları tıktı aklımıza?
Ve “intihar” ne demek?

Bizlerin adı düne kadar “Osmanlı” idi.
Ve Osmanlı’nın lügatlarında bile yoktu “intihar” kelimesi…
Yani bizler düne kadar, bu mantık dışı kelimeyi birilerinden duymuş olsaydık… Ve acaba “ne demek” diye sözlüklere bakmış olsaydık, karşılığıyla karşılaşmayacaktık!.. Bilemeyecektik, öğrenemeyecektik;
İntihar ne demek?

Yerebatası romanlar, yerebatası gazeteler ve yerebatası televizyonlar yere batırdı bizi… Yerlere batırdı…
Her bir intihar, bu toplumun bir kere daha yere batışıdır!
Zayıflamış bireyler; “maddî olarak elde edemediklerinden dolayı” olduğunu zannetseler ve söyleseler de; asıl mânâ eksikliğinden atarlar kendilerini karanlıklara…

Değirmen taşı gibi bir soru işaretini bu toplum asmalı şimdi boynuna… Eğilen başını avuçlamalı şimdi ve düşünmeye başlamalı.
Şimdi… Bunun vakti şimdi!

(Bu yazı iki bölümdür. Buraya kadar okuduklarınız herkes içindi. Ama alt kısmı herkes okumasın. Bundan sonraki satırlar; bir Allah olduğuna, birer “yaratılmış” olduğumuza, ve dünya bugününün bir sonrası olduğuna, yani yarınlarımız olduğuna inananlar içindir…)

Hiçbir tembellik… Hiçbir korkaklık… Ve hiçbir zayıflık intihar kadar zavallı değildir benim gözümde.
İntihar; en güvenilmez insana bile yakışmaz…
En hain… En korkak… En seviyesiz insana bile yakışmaz.
İnsana verilmiş ilk emanettir can.
Sen emanete nasıl ihanet edersin?..
Nasıl çıkarsın “hain” olarak Yaradan’ın huzuruna?

İntihara teşebbüs eden kişi; acıdan ve sıkıntılardan en çok korkan, çekinen kişidir.
İntihara teşebbüs eden kişi; acılarının ve sıkıntılarının bir an evvel bitmesini dileyen kişidir…
Öyle değil mi?..
Ama intihara teşebbüs eden kişi; işte o an düğmeye basar asıl… Acıların, sıkıntıların ve azapların düğmesine…

En büyük günahı düşünün, nedir o?
Bir ülkenin tepesine atom, hidrojen, nötron bombaları bırakmak mı?..
Bir gece içinde İstanbul’un bütün sularını zehirleyip, bu koca şehri bir kaç saatte koskoca bir tabuta çevirmek mi?..
Ülkenin bütün bebeklerini toplayıp başlarını gövdelerinden ayırmak mı?..
Öz ananı ve öz babanı kazığa geçirip etini kargaların ve böceklerin yemesini seyretmek mi?..
İbadethaneleri yıkmak, alimleri yakmak mı?..
Okul çocuklarını kaçırıp eroine alıştırmak ve genelevlere satmak mı?..
Kan bankasındaki bütün kanlara AIDS virüsü şırınga etmek mi?..
Ülkenin bütün ormanlarını yakmak mı?..
…..
Nedir söyleyin, hangisidir en büyük günah?..
Bu saydıklarıma benzer günahların hangisini sırtlamış olarak göçmek istersiniz öbür aleme?..
Bunların “hepsini birden” yüklenmiş olarak ölmekten korkmaz mısınız?
İşte şimdi, kulağını açmalı herkes…
“Geçinemiyorum… Çocuklarıma bakamıyorum… Borçlarımı ödeyemiyorum… Annemin dırdırını, babamın baskılarını çekemiyorum… Hükümetin uygulamalarını beğenmiyorum… Bana şöyle yapıldı… Ben bunlara maruz kaldım… Ben itildim, ben kakıldım, ben atıldım, ben satıldım” diyen alıngan, kırılgan ve dayanıksız insanlaaar; kulağınızı açın…
Şu dünyada karşılaşabileceğin acıları ve sıkıntıları çok bulup, onlardan bir an evvel kurtulmak isterken acaba nereye gidiyorsun “kurtulmak” için?..
Ve bu nasıl kurtuluş?..

İnanan bir insanın intihar kavramını “anlamasını” bile anlamıyorum!..
İnanan bir insanın isteyerek ve bilerek kendi hayatına son vermesinin “mümkün olabilme ihtimalini” bile anlamıyorum.
…..
Demin sormuştum, bu günahların hangisi büyük?
Ey zayıfım diyen insan;
Bu günahların hangisini ödemeye gücün yeter?
Ve ey yoruldum, bıktım, usandım, kurtulmak istiyorum, diyen insan;
Bu günahların “tamamını birden yüklenmeye” gücün-kuvvetin var mı?
Madem yok, öyleyse bilmiyor musun ki; intihar, en büyük günahlardan…

——————————————————–

Mavi türküm
Son
Çırpınışımdı
Uzaklaşan
Dörtnal atın yelesinde ellerim
Savururken saçlarımdan sevdamı rüzgar
Savruluyordu sana doğru can kesiği yüreğim
Dudağımda alev gibi türküler
Savruluyordum
Savruluyordum can iki parça
Yüreğim sana ben uzaklara yakışıyordum
Son çırpınışımdı
Sana gelen yelden atın yelesinde ellerim
Bir türkü tutturmuştum
Oysa yeni tutturmuştum
Maviydi tomurcuğum türkülerin dalında
Hangi türküydü çığırdığım
Ve ben
Neresindeydim türkülerin bilmeden
Takılıp kalmışım bir nakaratında
Seviyorum seviyorum diyordum ki
Donakaldı ansızın türküler dudağımda
Son çırpınışımdı bu
Yeter miydi istemek
Türküler biter güller solardı
Yetmedi tek benim istemelerim
Donakaldı tomurcuğum türkülerin dalında
Savrulurken bir yanım sana doğru
Kesiliverdi yeller bitik düştügüm yerde
Ve
Kollarım gibi bitik düştü saçlarım
Bir yanım ümitsiz sen
Bir yanım yitik
Gözlerimdeydi artık son çırpınışlar
Bir de
Tırnak kesiği avuçlarımda
Son çırpınışımdı artık
Uzaklaşan
Yelden atın yelesinde ellerim
Dudağımda donakalan türküler
Çırpınırken sana doğru can kesiği yüreğim
Çırpınıyordum can iki parça
Ahmak ıslatan birikimlerim
İki yol çizdi
Çıkmaza düştü yollar sonu koynumda
Son çırpınışımdı
Savururken saçlarımı yeniden rüzgar
Dudağımda yarım kalmış bir mavi türkü
Savruluyordum
Yüreğimde medet diyen son çırpınışlar
Savruluyordum can iki parça
Savruluyordum
Yüreğim sana
Ben
Uzaklara yakışıyordum…
Sultan Yürük

Karanlık aydınlıktan yalan doğrudan kaçar! Güneş yalnız da olsa etrafa ışık saçar! Üzülme, doğruların kaderidir yalnızlık… Kargalar sürüyle, kartallar yalnız uçar!
Ayşe K.-İstanbul

Stop
Muammer Erkul
29 Şubat 2000 Salı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir