İnsan şöyle biraz zaman bulup, veya bir "tepe"ye tırmanıp da yaşamış olduğu hayata ve insanî ilişkilere yukarıdan bakınca neleer neler görüyor…
… Ama bunu görebilmek için de gözün biraz yosun tutması lazımmış, hatta hem aklın nasır, ve üstelik dilin de tüy bağlaması…
Uzun yıllarım, kendimi; "insanlığı düzeltecek kişi" sanmakla geçti… Bu kayıp yıllar, sıcak asfalta tükürülmüş de, görmeden üstüne bastığım bir sakız eriyiği gibi ayaklarımın altında uzayıp duruyor hâlâ…
Kim kaybetti ki bunca zamanı, benden başka?..
İnanıyordum. Ben, oydum; beklenen!.. Parmağım temas etse, doğranmış kuru odunlar bile yaprak sürer, çiçek açardı. Ben, oydum… Ve yürüdüm beni bekleyenlere doğru…
Kötülerden birini seçtim, ve gittim yanına; ilk önce onu düzeltmek için… Sonra bir başkasına gittim, ardından bir diğerine…
Emindim; dünya eğrilerle, yamuklarla, çarpıklarla, bozuklarla, kötülerle doluydu, ve bunca kişi benden "ateş" almayı bekliyordu; yanmamış mumlar gibi…
Ve ben, cayır cayır yanmaktaydım, bir çıra gibi!..
Şoktaydım şimdi!.. Islanmıştı kanatlarım, sönmüştü balonum, patlamıştı lastiğim, çünkü…
Çünkü benim, ilk önce düzeltmek için özenle sıraya koyduğum her kötü, her bozuk, her yamuk, aynen benim düşündüğümü düşünüyordu!.. Yani herbiri, insalığı düzeltecek kişi olarak "KENDİNİ" biliyordu!..
Yıllarca toslaştım, dar köprüler üstünde, diğer keçiler ile;
Boynuzlarım kırıldı!..
İşte o zaman, aynalara bakmak geldi hatırıma, ilk defa…
Anladım ki; her insan, her insanı düzeltmekle görevli değil.
Anladım ki; her insan "bir insanı" düzeltebilir…
Anladım ki; o insan "ben"dim!..
…..
Özet:
Boynuzu dik duranlar kapılardan geçemiyor!..
Stop
Muammer Erkul
19 Haziran 2003 Perşembe