Yarım perdelik, ama yüzlerce senelik oyun…
Kişiler: DIŞSES, YAZAR, İNSANCIK…
Sahnede; okuyanın tahayyül ettiği zaman, ve mekanı gösteren dekor…
……….
“-Yazar var, yazarcık var; ödül var, ödülcük var; meclis var, meclisçik var!
Sözüm; bazı meclislerden dışarı…”
-Yazar kardeş, senin güzel bir üslubun var… İlginç ve akıcı cümleler kuruyor, kendine özgü ifadeler buluyorsun…
-Teşekkür ederim.
-Biliyoruz, uzun zamandır da yazı yazıyorsun…
-Evet. Epey oldu…
-Yani yazar edilenlere benzemiyorsun sen, yazar doğanlardansın…
-Öyle denebilir de; bunlar ne şimdi, iltifat mı?.. Ben alışık değilim böyle laflara!
-Yani, diyoruz ki; sana artık bir ödül versek…
-Olur. Verin…
-Verelim de, senin de biraz çaba göstermen gerekiyor…
-Ne çabası göstermem gerekiyor? Vereceğinizi söylediğiniz ödülü zaten yazı yazdığım için vermeyecek misiniz; ben de yazıyorum ya işte!..
-Yani, farklı bir şeyler yapmalı, değişik bir şeyler söylemelisin… Hani, örnek olarak; “zalim köy ağaları eğlenmek için köylülerin sırtında odun kırıyor, her gün karınlarını aç bırakıyor, ve çalıştıklarını çalıyor ellerinden” konulu romanlar yazıyorlardı ya bir zamanlar, onlar gibi…
-Tamam da ben hiç köy ağası görmedim şimdiye kadar, ve senin söylediklerini yaşayan kimseleri de dinlemedim…
-Görüp duyman şart mı ki; zaten yaza yaza bu konunun suyunu çıkardılar. Boş ver, sen yeni bir şeyler bul…
-Nasıl? Anlamadım, ne bulacağım?
-”Nasıl” da ne demek? Kendin bul onu da… Fakat “Rumların toprak hakkı”, “Ermeni soykırımı” konuları baymaya başladı. Sen uyanık ol ve de ki; “bu ülkede neden Çinlilerle Kenyalıların hakkını yiyorlar? Avrupa Birliğinin kapısındayken buna dur diyecek kimse yok mu? Ben çok merak ediyorum, bu insanlar kendi bayraklarının rengini unuttu mu” diye sor örnek olarak…
-Ben, aklımı kaçırmadan, böyle bir yalan/yanlış lafı nasıl ederim? Bunun hangi anlamlara geldiğini fark etmiyor musunuz siz?..
-Fark ediyoruz canım, n’olmuş yani? Fark ediyoruz da, biz asıl sana büyük bir ödül vermek istiyoruz!..
-Devlet bir bütündür, popülarite veya çıkar için söyleyeceğimiz böyle anlamsız sözler ona zarar verir ve onun zarar görmesi hiçbirimizin yararına değildir…
-Bak, sen iyi bir kalem ehlisin, ses getirecek ödülleri hak ediyorsun. Bırak böyle masumiyetleri, hassasiyetleri… Devletin saygınlığı, birliği, bütünlüğü madem bu kadar önemli senin için; o zaman kadın veya erkek konularına gir… Örnek olarak; “bu ülkede evlilik izni verilmeyen hemcinsler için dışarıdaki kiliselere turlar düzenlensin” de, ve bunu biraz savun bari…
-Ya kardeş, siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?.. Ödül verelim sana, diyorsunuz da ya bu devletin birlik ve bütünlüğüne, veya bu milletin namusuna ve bugüne kadar korunmuş değerlerine sövmemi istiyorsunuz… Başka yolu yok mu şu vereceğiniz ödüllerin?..
-Var var, evet var. Hani insanlara “kutsal olduğu” öğretilmiş değerler var ya; işte dilini onlara dolasan da olur…
-Allah ve Peygamberinden bize ulaşanlara yani, öyle mi?..
-E, öyle sayılır… Hani, açık açık söylenmese bile…..
-Hadi be!.. Sen bu kafayla bırak ödül mödül almayı; literatüre bile giremezsin… İstediğin kadar güzel yazılar yaz; ansiklopedilerde boş sayfalar olur, ama senin adın olmaz… Öldüğünde televizyonların son haberlerinde, hatta gazetelerin devam sayfalarında bile haberin verilmez. Doğumunun değil, ölümünün bile senei devriyelerini hatırlayan çıkmaz… Birkaç okuyucuyla çıktığın gibi meydana, yine birkaç okuyucu ile silinir gidersin bu dünyadan…
-Doğru mu söylüyorsunuz? Doğru mu söylüyorsunuz, şükürler olsun…
Stop
Muammer Erkul
14 Nisan 2005 Perşembe