Ölmek ve aşk nasıl şey? [28 Mayıs 2003 Çarşamba]

Aşk;
Koca bir sahra topunun ağır güllesiydi, kucağımda taşıdığım…
?.. 

Kucağımda taşıyorken aşkı, ağır güllesi gibi koca bir sahra topunun; yıkıldım sırtüstü… Kocca gülle de, bir gözyaşı damlası gibi vurdu göğsüme!..
Üzerine kor düşmüş pamuk yığını gibi, delindim!..
Ve, mendile doldurulmuş kezzap gibi aktı içim;
Yerlere serildim!.. 

Kızgın bıçaklar ile dilinmeye başlandı benden sonra, peynir ve tereyağı kalıpları…
Paramparçalanmanın ismi oldum, dilimdilimlenmelere adım kondu!.. 

Aşk; ateş giyinmiş bir demir güllenin surları delişiydi, burçları devirip kuleleri indirişiydi…
Aşk; bir tavşan yavrusunun mızrakla avlanışıydı.
…..
Eyy gidi çâresizlik!..
Sivri dişi, pençesi, zehri ve iğnesi hatta kükremesi bile olmamaktı, bu ahvâl…
Kanat açıp kaçamamaktı…
Sadece, hıçkırmaktı! 


 
Saza geçmiş bir balık yavrusuydum artık! 

Gördüğüm, kokladığım, ama tadını damağımda hissettiğim an sanki çarpıldığım, veya yıldırımları başıma isabet aldığım bir haldi bu…
Hani su?..
Ve şimdi hani, diğer balıklar?..
…..
Ölmek, ve aşk nasıl şey?.. 

Titriyordum…
Önce damağına lezzet sürülüp, sonra saza geçirilen bir yavru balıktım artık;
Yani, kızgın yağa müstehak!..
…..
Aaaaah!..

Stop
Muammer Erkul
28 Mayıs 2003 Çarşamba

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir