Onu hak etmek [08 Eylül 2006 Cuma]

Bu sabah iyi görünüyordun; gözlerinin derininde ışıklar parıldıyordu. Sevindim, çünkü o ışığı; “o ışığı bekleyenlere” götürecektin… Yolun açık olsun.

Hava bugün biraz kapalı mı ne… Ne fark eder?..
Çünkü farkı olanlar; hava kapalı, şansı kapalı, “insanlar” kapalıyken de… Özellikle de herkesin durmayı seçtiği zamanlarda “bir adım daha” atmayı tercih edenler… Değil mi?..


Bir adım daha, bir görüşme daha, bir kilometre daha… Hadi!..
Elbette ve özellikle de “sen” başarabilirsin… Elbette ve özellikle de “sen” başarmalısın… Elbette ve özellikle de “sen” başaracaksın…
Sana, “benim kadar” inanabilirsin, değil mi?..

Birilerinden daha aynı sözü duyduğunu bile bile sana sesleniyorum:
“Seni seviyorum.”
Bakıyorsun sessizce, tepkisiz!..
Ben, ıssız bir adada olsak ve orda ikimizden başka hiç kimse olmasa, koşup boynuma sarılacağını düşünerek, tekrarlıyorum;
“Seni seviyoruum…”

Sen “alternatifler” olduğunu bildiğin için reddetmeden, ama kabul de etmeden usulca yürüyorsun… Ben, biliyorum; senin de bildiğini bilerek, zorluğun asıl burada başladığını… Senin ister istemez “kaçan”, benim ister istemez “takip eden” olduğumuzu!..

Seni seviyorum… Neden kalbini vermiyorsun ki bana? Neden almıyorsun ki beni ve neden kendini vermiyorsun ki bana?.. Seni seviyorum… Seni istiyorum… Senin olmayı, benim olmanı istiyorum.
“Seni seviyorum” derken, aynı sözü söyleyen başkalarının da var olduğunu düşünmek bile istemiyorum. Ama sen, duyuyorsun onları… Ve beni de duyuyorsun. Senin tepeden/yukarıdan baktığın, seçimi senin yapacağın; kapalı kulvarlarda, birbirini görmeyen atletlerin “sana doğru” yaptığı bir yarış bu!..
Başkası var mı ve varsa kaç kişi var?.. Var ise var olanlar “yar” olmaya ne kadar yakın? Yorulan var mı, duran var mı, geri dönen var mı?..
Benim umurumda bile değil hiç kimse… Ben seni istiyorum; sana erişmek, sana ulaşmak, sana kavuşmak istiyorum…
Senin olmayı, benim olmanı istiyorum…
Seni seviyorum, seni istiyorum.
O yüzden çıkıp duruyorum karşına, o yüzden sürüyorum izini… O yüzden ezberliyorum adını, o yüzden ismini yazıyorum arabamın camına…
Hiç kimse umurumda değil ve biliyorum ki olmamalı da…
Biliyorum, seni en çok ben istemekteyim… Ve biliyorum; seni en çok ben istediğim zaman ve bunu sana fark ettirdiğim zaman benim olacaksın/olabilirsin ancak…

Ve elbette “BAŞARI”; onu en çok isteyene veriyor kalbini, en çok kovalayan yakalıyor onu…
Başarı; güzel parmağını kalabalığa uzatıyor ve diyor ki:
“Beni, sen hak ettin!..”

Hak eden; en başından beri, “onu hak etmeliyim, onu hak edeceğim, onu hak ediyorum” diyen oluyor…
O yüzden işte, başarıyı hak edeceğine inananlar; herkesin durmayı seçtiği zamanlarda bile, “bir adım daha, bir görüşme daha, bir kilometre daha” diyerek kendini ileri atıyor!

Lütfen bak her sabah aynaya. Gözlerine “ışığını” koymadan, çıkma dışarı…
İnan bana; elbette ve özellikle sen başarabilirsin, sen başarmalısın, sen başaracaksın… Çünkü senin “farkın” var. Farklılığın ise;
“Başarının, kendini onu en çok isteyene vereceğini” biliyor olman…

İşte başarmak bu yüzden zor…
Ama başarmak işte bu yüzden güzel…
Her başaracak farklı kişi gibi sen de beni anlayabildin, değil mi?

Stop
Muammer Erkul
08 Eylül 2006 Cuma

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir