Seni hiç unutmayacağız(!)
Bir zamanlar, pek çok kişi için; “Seni hiç unutmayacağız!..” diyenlerin ardından;
“Seni hiç unutmayacağız” diyenler öldükçe,
Arkalarından;
“Seni hiç unutmayacağız” diye sesleniyoruz…
Bizim ardımızdan,
Acaba ne kadar zaman sonra, kendi arkalarından;
“Seni hiç unutmayacağız” denilecek kişilerin,
Bizim için;
“Seni hiç unutmayacağız”
Diyeceklerini düşünerek!..
Beni hiç unutmayacak mısınız?..
Ciddi misiniz?..
Bundan gerçekten emin misiniz?..
…..
Yo, cevap vermeyin isterseniz buna da, sadece şunu bilin:
Ben sizin “beni unutmamanızı” değil;
Benim, önce kendim öğrenip sonra da size “aktardıklarımı unutmamanızı” istiyorum…
…..
BENİ UNUTMAMANIZ SİZLERE BİR FAYDA SAĞLAMAZ…
UNUTULMAMIŞ OLMAK DA BENİ KURTARMAZ!..
…..
Ama, büyük bir hayaldir ki, o da şudur:
Günün birinde, elinden tuttuklarından biri kendi kitabını sana ithaf edip, giriş sayfasına adını yazar…
Bir gün bu olursa…
Yani eğer birinin, kitabının ilk sayfasında “Muammer’e…” ithafını görürsen… Veya bunu sen koymak istersen… Dilerim ki; o kelimeyi şöyle bir cümle şekline döndür:
…..
“Muammer’e…
Ve onun, şu tepenin üstündeki sevdalarına;
Yani bağlı olduğu kapıya,
suyuyla yıkandığı kuyuya.”
…..
Sonra da otur, kendi yazdığını anlamaya çalış!..
Bu lafın “can sıkıcı” olduğunun farkındayım. Yani, bile bile yazıyorum bunu:
Unutulmamış olmak beni kurtarmaz…
Beni unutmamanız da sizleri kurtarmaz…
Asıl şu aşağıdaki satırlar içimi tırmalıyor benim, anlatabiliyor muyum?..
Baştaki ve sondaki bu tırmalayış da beni, yazının ortasındaki mıknatısı göstermeye, karasevdadan bahsetmeye itiyor.
…..
Bir zamanlar, pek çok kişi için;
“Seni hiç unutmayacağız!..” diyenlerin ardından;
“Seni hiç unutmayacağız” diyenler öldükçe,
Arkalarından;
“Seni hiç unutmayacağız” diye sesleniyoruz…
Bizim ardımızdan,
Acaba ne kadar zaman sonra, kendi arkalarından;
“Seni hiç unutmayacağız” denilecek kişilerin,
Bizim için;
“Seni hiç unutmayacağız”
Diyeceklerini düşünerek!..
———————————————————
MEKTUP 1: Kadınlar da güleryüz bekler
Size ne diyeyim? Bizi güldürdünüz, Allahü teala da sizi güldürsün inşallah…
Tahmin edebileceğiniz gibi ben de bir bayanım ve yine tahmin edebileceğiniz gibi hanımlar hakkındaki tenkitlerinizin pek çoğuna katılıyorum. Bu arada henüz ev hanımlığı yapmadığımı da belirtmeliyim.
Bilhassa hanımların ellerinin lavanta değil, çamaşır suyu kokması ve onca temizliği surat asmak için yapmaları ne kadar doğru bir teşhis…
Her neyse. Bunlar eski bir yazınızdaki konular… Oysa beni yazmaya iten dünkü yazı… Her zamankinden daha neşeli olsa da her zamanki haklılık payı yok bunda. Zira ev hanımlığı sadece yemek yapmaktan ibaret değil. Üstelik yemek yapmak da o kadar basit değil…
Yemek yapmanın en önemli bölümünü atlamışsınız: “Karar vermek” Ne yemek yapayım ki hem sevgili eşimin midesine dokunmasın (Zira sevmedikleri her şey midelerine dokunur!), hem zevkle yesin, hem de nihayetinde; “Annem bunu böyle yapmazdı” demesin. Üstelik yemeği çocukların da severek yemelerini ve minik vücutlarına gereken besinlerin tümünü sırayla almalarını temin etmek ayrı bir dert…
Bu şartların tümünü bünyesinde barındıran yemeği bulup yapmaya karar verdikten sonra tencereye sadece sebzeleri, yağı, tuzu koymakla da bitmez iş… O yemeğe sevgi ve dua da eklemek gerekir ki kıvamını ve lezzetini bulsun…
Bunlar size anormal gelebilir. Zira siz gönül adamısınız ve birazcık sevgiyle doyarsınız. Tipinizden de belli olduğu üzre sadece yaşamak için yersiniz. Ama birçok erkek yemek için yaşar ve inanılmaz derecede müşkülpesenttir. Erkekler eve geldikleri vakit ne kadar güleryüz beklerlerse hanımlar da aynı şekilde anlayış beklerler.
Ne dersiniz ev hanımlığını bilmeyen biri olarak fazla mı ahkâm kestim? Bunun için savunmamı Ali Sami Alkış’a bırakıyorum. O da emekli futbolcu değil ama harika bir futbol eleştirmeni…
Yine de affınıza sığınıyorum ve size içi sevgiyle doldurulmuş minik kalpler yolluyorum… Sevgiyle kalın…
Seyyale Türkeli
MEKTUP 2: Dünyanın en zor işi
Var ya dünkü yazıyı tam bana yazmışsın, beni anlatmışsın. Yaklaşık 10 senedir bekarım ben. Doğduğum günden beri bekarım da belli bir kısmı ailemin yanında geçti. Ve bu zaman içinde hep dışarıdan yedim. Çok zor durumda kalırım başka çarem olmaz yumurta kırarım, kırarım ama yerken kabukları kıtır kıtır ağzıma gelir. Yemek yapmak dünyanın en zor işi gibi gelir bana. Neredeyse imkansızdır. Ama bu günden sonra en azından çorba kaynatmayı deneyeceğim. Biraz da işlerin yoğunluğundan olsa gerek, evde mutfak adında bir bölme var ama içi bomboş, aylardır açmadığım olurdu kapısını. Kısacası her zaman olduğu gibi dünkü yazın da çok hoştu…
Ömer Yeloku
Stop
Muammer Erkul
25 Eylül 2000 Pazartesi