Hazret-i Muhammed, Müslümanların sevgilisidir; Allahü teala onu kendisi için de en sevgili olarak yaratmıştır…
Dünyada yaşayan bütün Müslümanlar Sevgili Peygamberimizi çok severler; bizler, daha çok ve daha duru severiz… Her önceki kuşak daha çok severdi ve nihayet Eshab-ı Kiram ise en çok sevmişti…
Ekvatordan kutuplara gider gibi, zaman da Asrısaadetten kıyamete doğru gider, sıcaklı ve sevgisi ve irfanı eksilerek…
Sayısız misalleri vardır ki, şimdi “seviyoruz” diyerek konuşan bizlerin samimiyeti, hiç konuşmasalar bile; Kâinatın Efendisi olan Muhammed aleyhisselamın, “esbabı kiram” denilen o kıymetli arkadaşlarının sevgi ve samimiyetleri yanında hiç kalır… Öyle bir ihlas ki; “onların verdiği bir arpa tanesi, sonradan gelecek olanların vereceği Uhud Dağı kadar altından daha makbul” olur…
Günümüz… Ataların sözü tezahür ediyor gene; “gâvur gavurluğunu yapacak!” Fakat iyi bakıp görmek lazım ki; yaşananlar provokasyon!.. Yani yüzyıllardır uygulanan en basit ve en âdî kışkırtma taktiği!.. Hindistan’da yapılanlar gibi: Kurban Bayramı günü, Müslüman kıyafeti giymiş İngiliz ajanlarının, ineğe tapan Hindu’ların arasından, onların mahallelerinden geçmesi gibi. Hem de bir elinde ipinden çekilen bir inek, diğer elindeyse koca bir bıçak taşıyarak!.. Başka birkaç casus ise; “eyvaaah, tanrımızı kesecekleer, durduralıım, yakalayalıım” diyerek, kışkırttığı Hinduları, önlerine her çıkan Müslümanlara saldırtmaları gibi… Sonrası? Sonrası karışıklık, kavga, gürültü!.. Ve sonunda namluların, Müslümanların üstüne doğrultulması…
Sokaktan geçen bin kişiye “gelmiş geçmiş İslam devletlerini” sorun, beş tanesi; Hindistan’da çok büyük bir İslam imparatorluğu olduğunu söyleyemez. Halbuki Gürgânî İslâm İmparatorluğu’nun son sultanı Bahadır Şah, çok yakın zamanda (babalarınızın dedeleri zamanında) 1862 senesinde, kendi ülkesinden çok uzaktaki bir zindanda hayata gözlerini yumdu… Fakat bu İslam Devleti öyle bir kinle coğrafyadan, tarihten ve hafızalardan silinmiş ki; sanki yokmuş gibi, kimse bilmiyor!
Tarih içinde bunların daha çook örneklerini bulmak kolay… Zor olan; aynı oyunun (Allah saklasın) tekrar sahneye konmasına sebep olmamak, yardım etmemek, çanak tutmamak!
Müslümanlar bir batılıya oranla kanlarını ve canlarını çok kolay hiçe sayabilirler. Fakat ölüp gitmek değil ki önemli olan. Mühim olan; ardında ne bırakacağını düşünebilmek!
Misyonerlik yapan bir papaz Trabzon’daki kilisesinde (küçük Ağca denen bir çocuk tarafından) öldürülür, ardından Roma’nın göbeğinde, Türkleri taşıyan bir otobüsün frenleri boşalıverir… Ondan birkaç gün önce Mısırlı hacıları taşıyan bir gemi, tam aydınlanmayan bir sebeple batar. (İkinci Titanic benzetmesi yapılır.) Hem de nerde batar? Okyanuslara kıyasla körbarsak/apandisit kadarcık Kızıldeniz’de ve üstelik beklenen yardım saatlerce gelmez… Ondan sonra neler olur? Her şey olabilir!
Bunlar böyledir veya sıradan tesadüflerdir. Fakat her nasıl olursa olsun; bunları böyle düşünmemek lazım!.. Çünkü soğukkanlılığını kaybedip her öfkeli kalkışlarında zararla oturdu/oturmuş Müslümanlar…
Dikkat:
Kanunu devlet koyar, silahı ordu çeker!
Koyun meler, köpek ürür; gece karartır, güneş aydınlatır; bütün mahlukat zaten yapageldiğini yapar… Müslüman imanını, kâfir ise küfrünü ikrar eder… Bu hep böyleydi ve hep böyle olacak…
Yazının başına dönelim ama kulağımızı da iyice açalım:
Bütün peygamberler, diğer insanlardan daha fazla sıkıntı çekti. Bizim Peygamberimiz ise bütün peygamberlerden daha fazla…
Onu, her şeyden fazla seven (bunu yazmasa, söylemese bile yaşayan ve hakikatte de aynen böyle olan)… Hangisine uyarsak uyalım kurtulacağımız müjdelenen eshab-ı kiram, çekilen eziyetleri görüyorlardı. O’nun mübarek yüzüne karşı ağza alınmayacak sözler sarf ediyorlardı, Kabe-i şerif yanında, secdede bulunan mübarek başının üstüne kokmuş deve işkembesi koyuyorlardı. İnananlara her türlü işkenceyi yapıyorlardı… Onlara sabretmeleri emredilmişti, sustular.
Hiçbiri bir kafire pusu kurmadı, suikast düzenlemedi, cinayet işlemedi…
Yani…
“Bu işi Peygamberim için yapıyorum”, diyenlerin, ilk önce;
“Bu yaptığım işten acaba Sevgili Peygamberimin rızası var mı” diye düşünmeleri gerekir! Öyle değil mi?
Stop
Muammer Erkul
09 Şubat 2006 Perşembe