Zor hedef [17 Ekim 2000 Salı]

Yazılacak bunca çok konu varken, gerçekten en zor hedef ne biliyor musunuz?
En iyi zamanlanmış, en isabetli konuyu seçmek…
Hedef bu…
“Zor hedef” bu.
…..
Hıı, şimdi sen döndürüp dolaştırıp, lafı televizyona ve “Zor Hedef” isimli diziye getiriyorsun…
E, noolmuş yani!?..

Memoli
Memoli’nin birkaç bölümünü ucundan kenarından izlediğimde kesinlikle karar vermiştim bu “saçmalığı” seyretmeyeceğime… Sonra?.. Nasıl oldu bilmiyorum, ama bir şekilde sanki birileri gözümün içine soktu bu diziyi ve (geçen yayın döneminin son bölümleri başta olmak üzere) her sahnesini neredeyse ezberledim… Hep beraber ezberledik.
…..
Memoli’de benim favorim kim biliyor musunuz?
Rambo… Rambo Berk muhteşem bir renk bu dizide…
Dudağındaki Bruce Willis ifadesi bile geçen dönemi kurtarırdı; şimdi, daha ilk haftadaki (annesinin dayağından kurtulduktan sonraki) o kendine has, inanılmaz “KASILMA” sahnesi…
Benim yıldızım Rambo Berk, Memoli’de… Ve onunla tanışmak isterim günün birinde.
Bir de alkışladığım; Osman Yağmurdereli… Gerçekten zor ulaşılacak bir başarıyı yakaladı…

Pek çoğumuz (Cem gibi) “Baba yaa!..” Diye hitap ediyoruz şimdi arkadaşlarımıza…
Elazığ’ın nerede olduğunu öğrenmek için coğrafya bilgilerini geliştiriyor ortaokullu ve liseli kızlar…
Sakar tiplerse Zeyno’yu hatırlayıp rahatlıyor!..

“Memoli dizisinin adı neydi?..” gibi bir mantıksız soru sorsam, kimse yadırgamaz… Niye? Yılan Hikayesi kimsenin umurunda değil çünkü!..
Belki de “kan davası” konusunu işlemek için Erkan tipine çizdirilen zigzag da pek kimsenin umurunda değil…
Gizli “Kral” ve Kürşat’ın neden “Kürşat” olduğu da ilgilendirmiyor esasında kimseyi(!)..
Dizinin “taşıyıcı direkleri”nden birkaçı kesinlikle şunlar;
Başrolü götüren “esasoğlan”a seçilmiş olan “MEMOLİ” ismi…
Köylü kızı ZEYNO İMAJI…
Rambo Berk’in OYUNU…
…..
Sözüm senet mi?.. Evet!..
Niye? O kadar mı ukalayım?..
Hayır, gereğinden fazla ukala değilim, ama biliyorum. Çünkü ben bir sinema eleştirmeni değil, izleyiciyim…

Şimdi Zor Hedef’e gelelim:
İNANAMADIM!..
Bu ülkenin insanı olarak gerçekten gurur duydum; hep gerilerde kaldığımızı konuştuğumuz sinemamız adına…
Demek ki istenirse yapılabiliyormuş, yapabiliyormuşuz…
Değil mi?..
Cem Akyoldaş’ı hepimizle birlikte bütün yönetmenler ayağa kalkıp alkışlamalı…
(Ve bu sözümü duyunca hiçbir yönetmen bana bozulmamalı!..)

Oyunculuk, masraf ve emek… Filmin her santiminde bunlar görülüyor. Çiğliklerle karşılaşıp televizyonun başından kalkıp, kaçıp gitmek istemiyorsunuz…
…..
Zor Hedef adından çook söz ettirecek bence;
Aynı tempoyu sürdürebilirse tabii.
…..
İlk haftadan espriler bıraktı milletin aklında;
“Çıt çıt çıt çıt çimene şarkısında kaç tane çıt çıt var?..”
“Uçakta koltuğunun kenarlarını bırakırsan düşer misin?..”
“Sana ait olmayan şeylere dokunabiliyor musun?..”
“Hangi kablonun tehlikesiz olduğunu annen daha iyi bilir, değil mi?..”
(Sinemalarda oynayan pek çok filme parmak ısırttıran bu dizi filmi seyredenler ne dediğimi anlayıp nasıl gülüşüyor şimdi, değil mi?..)

Dizide, insanların zerre kadar tereddüt gösterilmeden vurulması-öldürülmesi tartışılır belki… Bir de ölmüş-öldürülmüş insanların kan revan içindeki görüntülerinin, henüz saat (20.30’da) sekizbuçukta; okul çağı ve okulöncesi çocukların bile yemek masalarında olduğu bir saatte yayınlanması daha çok tartışılır…
Ama profesyonelce yapılmış bir eser olarak baktığımızda Zor Hedef, asıl, “rakipleri için” çok zor hedef!..
Belki de hep;
“Zor Hedef dizisindeki Bahar… Zor Hedef dizisindeki Mehmet… Zor Hedef dizisindeki Mustafa” diyeceğiz, cümleleri bütün kurup karakterleri tek kelimeyle, sadece ismiyle hatırlatamayacağız belki birbirimize ama bileceğiz ki; ortaya konan bu yapımı “kurtaracak” çook “can simiti” mevcut güvertede, tavanlarda ve koltuk altlarında!..

Zor Hedef için tek yayın günü ve saati yetmez… Aynı bölümler başka bir gün ve saatte yeniden başlatılmalı…
Eğer bu performans devam ettirilirse, Zor Hedef; bütün emeği geçenlerin hayatının eseri olur ve hiçbirinin bir daha sırtı yere gelmez…
Öyle veya böyle, ben bu işi yapmak istiyorum diyen herkes, bundan böyle bu diziyi aklının bir köşesinde taşımalı… Ve yükseltilmiş olan çıtanın ölçüsünü iyi bilmeli…

İnci avcısı
Salı günleri 22.00’de, Nuriye Akman TRT 1’de İnci Avcılığı’na başladı…
Bilinen kişilerin bilinmeyen yönlerini (güzelliklerini-orijinalliklerini) ortaya çıkarmayı amaçlayan programda geçen hafta Reha Muhtar’ı kendi evinde kırmızı bir kazak ve kucağında oyuncak goriliyle seyrettik…
Sorular, sanki okul piyeslerindeki ezberlenmiş lafları hatırlatsa bile, yola çıkış ve varış noktaları gayet iyiydi… Üstelik montaj aşamasındaki işleniş, üzerinde yorulunan estetik gailesi… Ve sunucunun kendi yorumlarını döktüğü defteri çok hoştu.
İnci Avcısı; insana, ve insanın değerlerine olan saygıyı zedeleyen, “proğram” adındaki hafifliklerin ekranları kirlettiği şu zamanlarda, seviyeli, edepli, iyi bir örnek…
İnci Avcısı (özellikle de seçtiği isimlerde isabet kaydettiği müddetçe) adına yakışan bir proğram olarak bol bol inciyi çıkartacağa benziyor gün yüzüne.

Stop
Muammer Erkul
17 Ekim 2000 Salı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir