Pabuç pahalı!..
Amerika Başkanı'nın kafasına doğru, sanki bir mermi gibi uçan ayakkabı "donduruldu" ve incelenmeye başlandı: Bu ayakkabı nerede yapılmış… Yani hangi ülkede yapılmış? O ülkenin hangi şehrinde yapılmış?.. Bu şehirdeki hangi ustanın ve çırağın eli değmiş?..
Kim der ki; ben yapmadım!..
Ayakkabıyı atmak suç ama, yapmak suç değil…
O zaman eli deri tutan her usta, umuyor ki; kendisi yapmış olsun bu ayakkabıları…
Biri diyor ki; “yüzde 90 ben yaptım ayakkabıyı, biri % 80, biri % 99” diyor bu ihtimale…
Halbuki bunlar hepsi laf-ı güzaf!.. Yani bu ustalar, kendilerine uzatılan mikrofonlara doğru boş konuşuyorlar. İşin aslı, yani kazın ayağı, yani gazetecinin ayakkabısı öyle değil. Doğrusu şudur ki: O ayakkabılar benimdi!..
Güneşli bir gündü. Sultanahmet’teki çimenlere uzanmış, ayakkabılarımı da çıkarmıştım. Azıcık uyuklamış olmalıyım ki; bir baktım ayakkabılarım yok, eyvah!.. Hangi istikamete yöneleyim derken, bir vatandaşın parmağıyla işaret ettiği tarafa baktım: Meydanın serserilerinden biri ayakkabılarımı satıyor! Ve kaşla göz arasında bir miktar parayı cebine atıp toz oldu…
Ben oraya vardığımda, bir Iraklı grubun arasındaki adamcağız (yani müşteri) eğilmiş, benim ayakkabılarımı ayağına giymeye çalışıyor… Arkadaşları da ona şöyle diyorlardı:
“-Muntasar el Bağdadî, hadi biraz çabuk ol, basın toplantısına geç kalmayalım!..”
Yalan, yanlış her neyse; ancak bu kadar laf diyebildim bu konuda!..
Çünkü… Yıllar önce… Hatırlarsınız belki Taksim Meydanı’nda vuku bulan “holigan olayları” üzerine; “Bıçağı ben sapladım!” isimli bir yazı yazmıştım da; “kel” ve felli adamlardan bir kaçı, fakîrin gazete köşesini televizyon ekranlarında sallaya sallaya; “tahrik işte bu, işte bunun gibiler tahrik ediyor olayları!” diye diye köpürmüşlerdi!..
O gün bu memleketin ortasında ve bu milletin gözü önünde o adamlar bayrağımızı bi’yerlerine sürüyorlardı… Kavga çıktı! Yaralananlar pis sarhoşlardan ölen oldu…
Peki sonra?..
Hemen ardından (sanki “şartımız, devlet olarak sus payımız budur” der gibi) birkaç ay içinde, nasıl olduysa bir “bayrak” modası çıktı… İyi ama, hangi bayrağın modası?..
Dünyanın tamamı üstünde “haç egemenliği”ni ve “İngiliz emperyalizmi”ni simgeleyen İngiliz bayrağının modası…
Her sokakta, pek çok mağazada, aynı anda satılmaya başlandı bu kıyafetler…
Ve Çanakkale’de mezarsız yatan çeyrek milyon Türk şehidinin (bazı utanmaz) evlatları, maalesef, boyları kadar İngiliz bayrağı basılmış kıyafetler içine girip, adına Türkiye denen bu ülkenin topraklarını ç-i-ğ-n-e-d-i-l-e-r !..
Kaldırımlar inliyordu, gökler ağlıyordu, Gelibolu toprakları yeniden ve yeniden kanıyordu!
Irak’ta, Bağdat’da, bir basın toplantısında konuşan; Bağdat’ı ve Irak’ı kan gölüne çeviren… Milyonlarca masum insanın canına, kanına, göçüne sebep olan bir adamın kafasına doğru fırlatılan pabuçların ne farkı ki Nene Hatun’un kızlarının kepçelerinden, oklavalarından veya Şahin Bey’in oğullarının sapanlarından, yabalarından?..
Yani, şu havada uçan ayakkabıların oluşturduğu durumun kim bilir incelenebilecek kaç boyutu daha var…
En acısı veya belki de en komiği;
Amerikan bombasına karşı Türk ayakkabısı!..
Ayakkabıyla bombardıman uçağı avlamak, gibi bir şey yani!
Acaba hangi fabrikanın malıdır bu ayakkabı, hangi ustanın eseridir?
Neden ki?..
Çünkü devamı gelecek! Bin çift sipariş ikiye, dörde, sekize katlanacak!..
Havada uçan ayakkabıların her birine 10’ar bin dolar teklif vermiş biri. Yani bir çift ayakkabı 20 bin Dolar!..
Görüyor musunuz, pabuç ne kadar pahalı!..
Fakat biri “uçurmuş” ayakkabıları… Söylendiğine göre ABD’liler tarafından yok edilmiş veya (belli ki) inceleme altına alınmış; öyle ya acaba bu ayakkabılar nasıl bu kadar hızlı ve dümdüz hedefine doğru gidiyor!..
Pabuç pahalı, evet… Bu yazı da zaten bunun için yazıldı!..
Dedik ya; havada uçan ayakkabılar benimdi. Ama henüz uçamamış ayakkabılarım da var… Ve uçanlara 20 bin dolar (30 milyar) verdiklerine göre, henüz uçmamış olan ayakkabılarım konusunda meraklılarıyla makul bir fiyata anlaşabiliriz!..
Ki acıdan bahseden bu yazı en azından tebessümle bitsin!
Konuyla tam alakalı…
21 Aralık 2008 günkü Türkiye Gazetesi’ndeki “Düşündükçe” isimli köşesinde, Yavuz Bülent Bâkiler’in köşe yazsını ekliyorum buraya…
————-
KİMSE BUSH’A KÖPEK DİYE BAĞIRAMAZ
Hadiseyi, önce televizyon programlarında gördüm. Sonra gazetelerde okudum. Muntasar el Bağdadî isimli bir tv muhabiri, Bağdat’ta bir basın toplantısında konuşan ABD başkanı G.W. Bush’a önce “köpek” diye bağırdı. Sonra ayakkabılarını arka arkaya Bushun suratına doğru fırlattı. Muntasar el Bağdadî, ayakkabılarını başkana doğru fırlatırken:
-Köpek! Köpek! Köpek! diye bağırıyordu. Verdiğin sözde niye durmadın! Irak’a demokrasi getireceğini, sonra çekilip gideceğini söylüyordun köpek! diye bağırıyordu.
Tv muhabirinin başkan Bush’a “köpek” diyerek bağırmasına doğrusu çok üzüldüm. Aynı zamanda öfkelendim de. Akşam sofrasında tadım-tuzum kaçtı. Karım, beni boşuna teselli etmeye çalıştı. Uzun süre homurdanıp durmaktan kendimi alamadım. Hadise gerçekten çok mühimdi. Nitekim çeşitli tv kanallarımız, konuyu ele alarak sıcağı sıcağına programlar düzenlediler. Stüdyolarına misafirler davet ettiler. Bazı yazarlarımızla telefon bağlantıları kurdular. O programları seyrederken daha çok üzüldüm. Zaman zaman ayaklarımla döşemeyi dövdüğüm oldu. Velhasıl dün geceyi huzursuz geçirdim.
Bizim gazetecilerimiz, yazar-çizer takımımız diyorlardı ki:
“Bu olay etik değil! Gazetecinin vazifesi kalemini kullanmaktır, ayakkabısını çıkarıp atmak değildir.” Bu (etik) kelimesinden de nefret ediyorum. Hani adamlar, bu soytarı kelime yerine (Doğru değil!) veya (Ahlaka uygun değil) deseler olmaz. İlle (etik) yosmasını etekleyeceklerdir.
Gördüğünüz gibi, öfkem devam ettiği için, Busha köpek diye bağıran gazeteciye neden kızdığımı açıklamakta zorlanıyorum. Şimdi bütün gücümle haykırarak diyorum ki: Teşbihte hata olmaz! Yani yapacağımız benzetmeler de gerçeğe uygun olmalı. Mesela: “Aslan gibi fare veya çok merhametli boğa yılanı” diyemezsiniz. Bu benzetmeler doğru değildir. ABD başkanı Bush’a da köpek diye bağırmak milyon kere yanlıştır. Çünkü bu adam yüzünden Irak âdeta kan gölüne döndü. Irakta en az, bir milyon insan öldürüldü. En az bir milyon insan yerini yurdunu terk ederek Irak’tan başka ülkelere kaçtı. Altı-yedi bin civarında Amerikan askeri öldü ve yaralandı. Anaların, babaların, eşlerin, çocukların acıları, gözyaşları uzun yıllar dinmeyecek. Bu adam Irak devlet hayatını da, Orta Doğu coğrafyasını da altüst etti. Yarın Amerikan ordusu, Irak topraklarından def olup gidince Araplarla Kürtler arasında nasıl kanlı boğuşmaların başlayacağını yaşayanlar göreceklerdir. Bu adam 21. yüzyılın yeni Hitler’i veya Stalin’idir. Hal böyle iken, Muntasar el Bağdadî ismli bir insafsız delikanlı Bush’a “Köpek” diye bağırmaktadır.
Ben kuduz köpekler bilirim: Zararları birkaç kişiye dokunur. Ben, canavar ruhlu köpekler bilirim: Birkaç kişiyi parçalayabilirler.
Bu Bush denilen adam, bir milyon kuduz köpeğin, bir milyon doberman isimli cins köpeğin yaptıklarından daha fazlasını yaptı…
YAVUZ BÜLENT BAKİLER
Muammer’im yaa, tahta takunyan yok muydu? Keşke o gün tahta takunyalarını giysen de onları araklasalardı.:-)))
Takunyalar havada dört parende atar ve 130 km hızla gider ve hedefini şaşmazdı!..
AKIN
Ben yorumuma alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste A.B.D Başkanı Bush’tan da bunlar daha kat kat çıkacak. Onun tüm dünyanın gözleri önünde düştüğü durum bence çok acı ve bunun daha fazlası ile karşılaşacak. Rabbim kimseyi nefsi ile bir an bile başbabaşa bırakmasın. Belki bizlerin nefsine de onun düştüğü durum hoş geliyor ama herşeyden öte onun önce Allah’a vereceği hesap var Iraklı gazeteci ayyakkabıyı fırlatması ünlü olmak ve dünya beni alkışlasın diye değildi. O halkı için onların daha açmadan solan gülleri, çocukları için, acılı analar için, eli kolu kopmuş insanları ve bölünmüş yurdu için yaptı. Onu kimse kınayamaz. Belki de en doğrusunu yaptı, ama şimdi başka türlü bu zülme yıllarca dünya sadece bakabildi:sad: Umarım çok fazla ceza almaz…
O bütün Bağdatlıların yapması gerekeni tek başına yaptı…
SEVİL
Yazınızın her cümlesine, her paragrafına, noktasına virgülüne kadar katılıyorum Muammer abi. O bayrak modası çıktığında benim de içim sızladı, utandım kefensiz yatan şehitlerimizden. İnsanlar nasıl olur da böyle birşeyi yapar, diye aklım almadı, almak istemedi. Hele Yavuz Bülent Bakiler hocamızın dediği gibi Bush’a köpek demek, en vahşi, en kuduz, en uyuz köpeğe bile en kötü hakareti etmektir… Bizim buralarda bir söz vardır “İt ekmek yediği kapıyı unutmaz” diye. Köpek bu kadar vefalı ve iyi bir yaratıktır, peki ya Bush?..
ASLI
Eline sağlık.
Çok güzel bir yazıydı.
Ama bir yeri yanlış yazmışsın.
Çünkü o ayakkabı senin değil,
Be – nim – di..
ABDÜLLATİF UYAN
Abi bu resmi görünce, gazeteci yanlış ayakkabıyı kullanmış dedim. Alnının orta yerine yeseydi ya şu tebessüm eden amcanın sırtındaki ayakkabıyı.
Eline sağlık Muntasar el Bağdadî. Bizim de duygularımıza tercüman oldun. Darısı bu yürekliliği gösteremeyen, hatta onların varlığından nemalanan herkesin başına.
GÖKMAVİ/SAMSUN
Bush’a köpek diye bağırmak, köpeklere hakarettir!.. Tehlikeli diye adlandırılan hayvanların bile faydaları var mutlaka insanlığa. Yılanın bile faydalı olduğu şeyler var! Bu adamın bırakın başkalarını, kendi milletine bile bir faydası yok, zararından başka!..
Amerika’nın Irak’a saldırdığı o ilk günleri asla unutamıyorum. Çünkü günlerce uyuyamadım ve gözyaşına boğuldum. Bu yazıyı yazerken bile hala sabah ezanına karışan bomba sesleri kulaklarımda çınlıyor ve göz yaşlarıma hakim olamıyorum. O ezan sesiyle birlikte, Irak’lı Müslüman kardeşlerimi düşünüyor ve içim onulmaz bir kederle sızlıyordu. Onların çaresiliğini içimde yaşıyordum ve elimden hiçbir şey gelmiyordu. Amerika’nın başarısız olması için dua ediyordum. Her gece sabaha karşı o ezan seslerini duymak için uyumuyordum. Her zaman ezan sesi bütün Müslümanları duygulandırdığı gibi beni de çok duygulandırırdı ama bu defa başka bir hüzün vardı gök yüzüne dağılan ezan seslerinde. Adeta ateş düşmüş gibi dağlıyordu içimi. O günden beri birey olarak yaptığım karşı duruş, Amerika ve yandaşlarının ürünlerini boykot etmekti. Türk marketlerinden yerli ürünler aldım ve hala da bu karşı duruşu sergiliyorum. Irak’lı gazeteciyi gösterdiği cesareti ve onurlu duruşundan dolayı tebrik ediyor ve saygı duyuyorum.
Muammer bey sizi de bu güzel yazınızdan dolayı kutluyorum.
Sevgiler kere sevgiler…
ELİF
Takdir edilecek bir cesaret, helal olsun gazeteciye ve ayrıca Yavuz Bülent Bâkiler’in benzetmesi de çok güzel bu adama “köpek” bile denmez!
SEDAT KUŞOĞLU
İlkokul dörde giden oğluma yazdığım yorumu okuttuğumda; anne gerçekten Bush cezasını çekecek mi? O cezasını çekerse İsrailliler ne olacak, onlar da cezalarını çekecekler mi? Filistinliler kurtulacak mı? BİZ İSRAİL VE AMERİKA’nın ürünlerini kullanmayalım lütfen anne protesto edelim tamam mı? Ben çocuğumun sorularının cevabını bulamadım inanın:sad:(
SEVİL
Pabuç pahalı!..
Babam da aynısını yapardı o basın toplantısında olsaydı. Çocuktuk, babam tv.de haber izliyordu. Filistinli bir çocuk (ÜLKESİNİ İŞGAL EDEN TANKLARA TAŞ ATIYOR DİYE) İsrail askeri tarafından acımasızca dövülüyordu, sanırım sonra da öldürmüştü… Babam öyle bir bağırdı ki! Ayağındaki terliği kaptı… Az daha televizyonun camına patlatıyordu!..
Bu olay aklımdan asla silinmez. O fırlatılan ayakkabının bundan sonra zihinlerden silinmeyeceği gibi…
MELİKE
:-))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))))
KADİR ÇETİN