Seyir Defteri – Aralık 2010 (NewYork’ta kaç minare!..)


Filmden çıktım, "nasıldı" diye soruyorlar…
Hangi açıdan nasıldı?..

Şimdi misal lokantadan çıkmışsın; "yemek nasıldı" diyorlar…
Evet lezzetli olabilir yemek, rengi iyi olabilir, sıcak veya soğuk olabilir, sunumu düzgün, tabağı, kaşığı kaliteli olabilir ama bir önemli nokta daha var ki; bunu sormak kimsenin aklına gelmiyor mu acaba:
"Yutabildin mi?.. Boğazından geçti mi?.. Canına can, kanına kan kattı mı; "aşçının" çamaşırı tencerenin içinde öylece dururken?.."

Neden iç çamaşırı?..
Çünkü iç çamaşırını, çıkarmadan göremezsin kolay kolay kimsenin!..
Bu filmin özeti budur işte:
Çamaşır varken bir tencerenin içinde; yemeğin lezzetinden bahseden, renginden, malzeme kalitesinden filan bahseden olursa kim dinler artık onu?

Soruyorlar; "nasıldı film" diye…
"Yutamadım ki" diyorum!

Filmin kurgusu bir yana; orada, çook mübarek gösterilen zat;
"Allah birse dinleri ayırmak neden", diyor!.. Karısı filmin başından sonuna kadar boynunda kocaman bir haç taşıyor ve Müslümanların dua ettiği yerlerde (üçlü tanrı inancı) ıstavroz çıkarıyor… Kızı da kilisede, bir papaz tarafından, hristiyan bir adamla evlendirilirken, bu pek muhterem "müslüman" adam sevinç gözyaşları döküyor!
.. Dilinden Kur’an ayetleri düşmüyor, namaz kılıyor, Hazret-i Mevlana’dan, Yunus Emre’den bahsediyor ve "Bitlis’in Nurs köyünden Said Nursi böyle dedi", diyerek vecizeler okuyor!..

Şimdi ben, hayretler içindeyim…
Bu memlekette (ve hattta dünyada) yaşayan milyonlarca nur talebesi böyle bir lokmayı nasıl yutabiliyor?..

Yoksa herkes kendi işine geldiği gibi mi yorumlayacak Bediüzzaman hazretlerinin sözlerini…
Halbuki…
İşte aynen hatırımdadır…
Tarihçe-i Hayat kitabından ezberlediğim, (Emirdağ veya Afyon) mahkeme salonundaki o meşhur savunmasında:

"Bana ızdırap veren
,
dedi…
Yalnız, İslamın maruz kaldığı tehlikelerdir…
Eskiden tehlike hariçten gelirdi. Onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt gövdenin içine girdi. Şimdi mukavemet güçleşti…
Korkarım ki cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanın içen en büyük hasmını dost zanneder!…"

Bu sözlerinin içinde, Üstadın kastettiği tehlikeye;
..acaba bu film de dahil miydi, değil miydi?

Şimdi sen, bu filmi gören çocuğa neyi nasıl anlatacaksın?..
Bu film; cihana "Müslüman ol" çağrısı yapmaktan gelen bir milletin çocuklarına, artık "Müslüman kal" bile demekten vazgeçmek anlamını da taşır!

Vaktim oldukça bu konuyu gündemde tutacağım…
Bitlis’in Nurs köyünde doğmuş olan Said Nursi’den ders almış olan Mehmet Fırıncı, Mustafa Sungur gibi yaşlı ağabeylere (ki en nadide fotoğraflarını çekip siteme koymuş bulunuyorum)… Mehmet Kutlular, M. Emin Birinci, Ahmet Akgündüz gibi tanıdığım/rastladığım ve sözünü esirgemeyeceğine inandığım nur talebesi abilere:
"Bir film var…
Sinemalarda bu milletin evlatlarına izlettiriliyor…
Dinler arasında hiç fark olmadığını, her canı isteyenin istediği şeye inanabileceğini anlatıyor…
Bu film Hazret-i Üstadı da kaynak gösteriyor"
diyerek şikayet edeceğim…

Diyeceğim ki:
"İki Müslüman tipi çiziliyor filmde. Ya kılıçla kafa kesen garip kılıklı korkunç gözlü adamlar ya da kızını kilisede evlendiren adamlar…
Sen bunlardan hangisisin, birini kendine model seç", demeye getiriyorlar filmde…

Bakalım neler söyleyecekler…

Sözümona bir ailenin kan davası filmi; bir dinin can davası olarak gündeme sokulmuş!
Yamuk cetvelle doğru çizgi çizilir mi?
Oynayanların bile haberi var mıydı acaba gerçekte ne yaptıklarından?

Fransız profesör, Amerikan şarkıcı, örtünmüş aktrist, hacı olmuş manken ve daha kimlerden öğrenmeye çalışmadık ki biz güzel dinimizi!..
Demek ki sırada arabeskçi Mahzun ile popçu Sandal da varmış!


—————–
İLAVE;

SORU:
Cebine sinema parasını ve harçlık koyarak, bu filmi izlemesi için gönderdiğin kızın, bir müddet sonra:
"Ben, bir Hıristiyan adamla evleniyorum" derse..
"Törenimizi kilisede yapacağız ve nikahımızı bir papaz kıyacak" derse…
"Ben de annem gibi boynumda haç ile gezeceğim" derse…
"Tanrı bir olduğu gibi dinlerin de hepsi aynıdır" der ise,
sen;
.. ne diyebileceksin?

 

_________________________________________________
5 Aralık 2010 Pazar günü
Türkiye Gazetesi’ndeki Stop köşemizde yayınlanan
yazı ve linki aşağıdaki yorumların arasındadır…


.

19 yorum

  1. Sizin gibi üç dört tane yazar olsa bu ülkede, böyle saçmalıklara maruz kalmayacağız… Kime ne söylenebilir ki?..

    Tuba

  2. Ben bu filme gitmeyi çok istemiştim ama eşim Mehmet götürmemişti. Ben o filme gitmem deyip durdu sürekli. Sonunda onun dediği oldu.
    İyi ki gitmemişiz, eşim haklı çıktı yine. Çoğu arkadaş gitti ve maalesef beğendiklerini söyledi. Çok çok üzücü bir durum… Farkettirdiğiniz için teşekkürler abi… Issız adamda da aynısı olmuştu…

    Habibe

  3. Tarihte nice uyduruk dinler gelip geçmiş; güneşe, aya tapan da olmuuuş, insana tapan da…
    Ya şimdikiler? Kendilerine İslam dışında inanışlar uydurup bir de adına İSLAM demek istiyorlar!
    Dürüst olun acayip adamlar!
    Şu uydurduğunuz dininize de yeni bir isim koyun!
    Kavram kargaşası yaşatmayın insanlara!..

    Filmin yapımcısı olan müzikçilere YUUUHH diyorum ama bu yuh’un çoğu da elbette onların akıl hocalarına gidiyor!

    Hicran Seçkin

  4. Teşekkür ederiz, iyi ki varsın, hep ol ki bize göremediklerimizi göster, bilmediklerimizi anlat. Dinliyoruz…

    Gülistan

  5. Cetvelin yamuk olmaması kadar, çizenin de yamuk olmaması çizilecek çizgide çok büyük önem taşır. Binaneleyh cetvel doğru, çizen doğru ise o çizginin de doğruluğu kaçınılmaz olur.
    Filmi ben de seyrettim, hatta aylar önceden sinemada fragmanını seyrettiğimde bazı garipliklerin olduğunu sezmiştim. Vizyona çıkar çıkmaz aynı gün seyrettim ve hemen facede ne amaca hizmet etmek için yapıldığını paylaştım.
    UYUYAN bir milletiz. Çok kolay uyutulduğumuz için olmalı hala uyuyoruz. Uyurken seyrettiğimiz filmde sadece aksiyonu, macerayı ve efektleri görüyoruz. Oysa ki sosyal mesaj olarak verilen safsatalar, bilmeyenlerin mantığına hoş gelmekle beraber, metrenin 100 cm olduğunu bilmedikleri için eksik santimli metreyi de bir metre sanıyorlar çok garip.

    Onur Ercan

  6. Çok büyük paralar harcanmış bu filme… Öyle duyduk, öyle de görünüyor… Acaba Vatikan’ın yardım teşkilatından mı hibe almışlar?

    Nükte

  7. Allah binlerce razı olsun Muammer abi, Cenabı Hak ne muradın varsa versin. Çok önemli bir konuyu dile getirmişsin. Çünki bu fitne, bu memlekette en büyük bela, en feci tehlike, en korkunç felakettir. Çünki açıkta olmayan, görünmeyen, çok gizli ve pek sinsi bir tehlike. Cenabı Hak evlatlarımızı torunlarımızı bunu yapanların şerrinden korusun. Amin

    Abdüllatif Uyan

  8. “Güneşi gördüm”den sonra, onla alakalı birşeyi görmemeye karar verdim… Bu kadar olmaz dedirtiyor…

    Hatice Ekiz

  9. Evet ben de filmi seyredenlerdenim. Maalesef hayatımızı olur olmaz şeyleri seyrederek geçiriyoruz. Diyoruz ki; bu sadece bir dizi, vakit geçirip eğlendiriyor bizi, bu sadece film vs. Halbuki çoğumuzun bilmediği birşeyi küçücük beyinciğimiz depolayıp, şartlar olgunlaşınca “sen busun” diye bizi yönlendiriyor!.. Demek ki bunu bilenler de var ki böyle rezalet şeyleri, bir kaç kişinin eleştirip geçip gideceğini biliyorlar. En azından görmeyenlere ve görüp te ne çıkaracağını bilemeyenlere verdiğiniz mesaj için kaleminize sağlık.

    Beyaz Güvercin

  10. Author

    5 Aralık 2010 günkü köşe yazımız:

    MİNARE VE ŞİŞELER!

    (Zaten düşündüğüm bir konu, geçen gün izlediğim minareli filmden sonra iyice gözümün önüne geldi. Yazmazsam çatlayacağım!)

    Yemek masalarında kaplar, şişeler vardır… İnsanlar, bunların içinde ne olduğuna göre onlara muamele ederler… Hiçbir kimse, hiçbir şişeyi şeklinden veya renginden dolayı dövmeye çalışmamıştır. Zaten bunu yapan varsa, hastadır! Elbette inancımız da bize bunu böylece telkin ve emir eder.
    ***
    Rafta duran şişe, şeffaf bir cam bile olsa; içinde ne olduğunu kolayca anlayamazsın! Bilemezsin içinde alkol mü var zemzem mi, şarap mı var, şurup mu… Öyle de olsa böyle de; “ya içinde şu varsa” diyerek şişelere nişan almayacağız. Çünkü buna zulüm deniyor, terör deniyor ki büyük günahtır.
    Hatta üzerinde; “şarap şişesi, zehir şişesi, kezzap şişesi” yazsa bile şişeler kırılmaz! Peki neden? Çünkü suç şişede değil ki, içindekinde! Ve o şişenin her zaman boşalıp temizlenme ihtimali var!
    Senin, bir şişeyi duvara çarpıp kırma hakkın yok…
    Peki içinde zehir bulunan, zıkkım bulunan, senin inancına düşmanlık bulunan bir şişeyi sevmeye hakkın var mı? Elbette o da yok!..
    İşte tam da burada; sadece kalbinde ışık ve nur ve parlaklık ve aydınlık bulunanların anlayabileceği bir nokta var. O nedir? Şudur:
    Sevmek veya sevmemek zorunda olduğumuz; şişe değil, içine dolmuş bulunandır!
    ***
    Bir bilgi aktarıyorum: “İman, altı şeye inanmak demektir ama Müslüman olmak için iki şey daha lazımdır. Birincisi gayba (gözden perde kalkmadan) inanmak; diğeri de hubb-i fillah ve buğd-i fillah, yani Müslümanları Müslüman oldukları için sevip Müslüman olmayanların bu (Müslüman olmayış) hallerini sevmemek.”
    Bir kimse (üzerinde, içinde ne olduğu yazan ve içinde de üzerinde yazan şey bulunan) şişenin başında oturuyor. Onun durumu, şişenin içindeki ve kendi kalbindekiyle ölçülüyor! “Şişe ve içindeki” kavramını anlamayı tercih eden kimse, sanırım bu ve benzeri filmlerdeki çukurlara düşmeyecekler!

    Muammer Erkul
    Türkiye Gazetesi STOP köşesi
    05 Aralık 2010 Pazar

    http://www.muammererkul.com/stop-ki-mainmenu-2/2010-mainmenu-48/3222-minare-ve-ieler-05-aralk-2010-pazar.html

  11. Sayın Erkul,
    Ellerinize ve yüreğinize sağlık. Aynı şeyleri ben de seyrettikten sonra paylaştım arkadaşlarımla… Tam bir saçmalıktan bahsediyor film. Yani çift pasaportlu insanlar gibi ÇİFT DİNLİ insanların varlığını anlatmaya çalışıyor!..
    Neymiş efendim, onlar da tek Allah’a inanıyormuş…
    Dikkate alınması gereken muteber kitaplarda iman tarif edilirken:
    (İman, kelime-i tevhidin “LA İLAHE İLLALLAH” ve “MUHAMMEDÜN RESULULLAH”, iki kısmına birlikte inanmaktır, demekte ve imanın ancak böyle kabul olacağı bildirilmektedir. Yani Efendimizi aleyhisselam kabul etmeyen [veya onu sadece seçeneklerden biri olarak kabul eden] cennete gidemez buyurulmaktadır.
    Sevgilerle,
    Hüseyin

  12. Niye “başka bir yer” değil de NewYork acaba?

    Zehra

  13. Kendi kızları kilisede hristolarla evlenirken sevinç gözyaşları döken sözümona müslüman babaların özendirilip övülüp alkışlandığı (müslümanlık ile hristiyanlık arasında hiç fark yoktur ki isteyen istediğini seçsin) demeye çalışan bu rezil filmi gören veya duyan her kişi ve er kişi, folluğa kor çıkarmış ve içi yanmış, kıçı yanmış bir tavuk gibi avaz avaz bağırmıyorsa ve yedi mahalleyi inletmiyorsa ona yazıklar olsuuun!.. Binler kere yuhlar olsuuun! Mahzun Kırmızı gül denen türkücünün bu filimi İslamiyet inancına zulümdür ki bir zamanlar “ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEEEM” diye haykıran ve ismi de maalesef bu filme malzeme edilen hazreti Üstada da rahmetler olsun… Bu milletin gözyaşları ise bu hainlere ateş olsuuun, ateş olsun, ateş olsuuun!
    A. Demir

  14. Kalemine sağlık abim. Anlayana yeter…

    menzil adıyaman

  15. Mahzun böyle bir baba (veya kucak) arıyordu, bu kişiler de böyle bir evlat veya “uşak” arıyordu. Buluşmuşlar… Bi şerrin nesi var, iki şerrin fitnesi var! Ümmeti müslüman kendini sakınsın!!!

    Fadime

  16. Anasayfadaki resim “cuk” oturmuş!
    Aynen o resimdeki gibi, cami minarelerimizin tepesine haç takıldığını görsek milletçe galeyana geliriz.
    Gönüllerimizdeki iman minaresine haç takmaya çalışıyorlar da, kimsenin kılı kıpırdamıyor!

    Tuğrul

  17. Merhabalar,
    1 saat kadar önce filmi izledik Sydney’de. Eve geldik, bilgisayarımı açtım sizin yazınızı göndermiş bir arkadaş. Daha bizim kendi yorumlarımızın dumanı tüterken, sizin yazınızı okuyunca, bir tek biz değilmişiz bu filme aynı yorumları yapan, diyerek kısmen rahatladık. Baştan sona yazdığınız her kelime, her cümle doğru. Abartısı yok, belki ekisiği vardır. Kesinlikle katılıyorum. Topluma sunulan iki modelin dışında İslamiyeti düzgün yaşayan müslüman yok mu? Çok canımızı acıttı. İsminden İslamiyeti ve onu yaşayanları bir nebze olsun yüceltecek bir film beklerken sükut-u hayale uğradık ailecek. Özellikle de burada, yıllardan beri Sydney’de yaşayan, zaten dininden, kültüründen az veya çok uzaklaşmış Türk toplumuna, neticeleri belki yıllar sonra acı bir şekilde çıkacak mesajlar verildi. Çok üzücü, Muammer bey biz de yutamadık…
    Sydneyden Saygılar

    Nazan

  18. Gerçekten filme gittiğime bin pişman oldum. Doğru mesajların yanına öyle büyük yanlış mesajlar eklemişler ki inanamadım. Daha önce giden arkadaşlarımın beni uyarmamalarına da çok bozuldum, farketmediler mi acaba… Bunu fark etmeden inanan Hristiyanların da doğru yolda olduğunu düşünenler bu kadar çoğaldı mı acaba 🙁

    Münevver COŞTANOĞLU

  19. Evet Muammer bey; ben de yutabilmiş değilim. Filmi canımın acımasından sonuna kadar izleyemedim. Artık iyiden iyiye ayrılıyor iman edenler ve sadece inananlar. Zina eden sanatçıların bile sevgiyle kucaklandığı”oh iyi yapmışsın.” dercesine tezahürat gördüğü bir dönemde bu mantık dışı filme, pek te şaşırmadım doğrusu. Allah dönem dönem kötüyü iyiden, en iyiyi de iyiden ayırmak için böylesi yöntemler uyguluyor. Üniversitede başımı açmamak için günlerce ağladığımda, başını açtıktan sonra; kötü yola güle oynaya giren arkadaşlarımı gördüğümde çok şaşırmıştım asıl. Ve benzeri birçok sınav… Allah tam akıl sahibi ve gönlü aşk ateşi ile tutuşan imanlı kardeşlerimizi bu tarz fitnelerden korusun.

    Nesrin DURGUT

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir