Tansiyon aleti :) [17 Mart 2005 Perşembe]

Onlarla Sirkeci’de karşılaştık. Ne zamandır görüşmüyorduk. Ellerini öpüp hatırlarını sorduğumda; “iyiyiz” dediler. Dediler ama, bu “iyi”lik pek de iyi görünmedi gözüme.
-Gelin, şurda size birer çay ısmarlayayım da, iki nefes alın, dedim.

Sabah namazından sonra hazırlanıp çıkmışlardı yola. Trene binip saatlerce yol gelmişlerdi…
Her hallerinden belliydi aralarının bozuk olduğu. Anlatırken dilleri tedbirli, kaşları kemerliydi. Bir şey sorsam, kime bakmışsam o cevap veriyor, diğeri ancak kendisine doğru dönüp başka bir şey sorarsam, veya aynı soruyu ona tekrar sorarsam konuşuyordu…
-Nereye gidiyorsunuz böyle? Diye sordum.
-Gönen’e, dediler.
-Gönen’e mi? (Şaşırmıştım. Ellerinde çanta-valiz hiçbir şey yoktu.) Böyle ateş almaya gider gibi!..
Belli belirsiz biri birlerine sırtlarını dönerken;
-Tansiyon aletini almaya, dediler…

Önce hakikaten anlamadım. Ardından; “acaba söyledikleri gerçek olabilir mi” diye sordum kendime… Sonra sinirlerinin sebebini de buna bağladım, ve herkesi bize baktıracak bir kahkaha patlattım…
-Siz, ciddi misiniz? Dedim… Yani başka bir işiniz yok ve sadece bunun için gidiyorsunuz oraya?..
-Evet, dedi hacı anne…
İki ay önce ordaydık. Valizleri hazırlarken, lazım-mazım olur diye tansiyon aletini dışarıda bırakmıştık. Fakat son anda, çıkarken almayı unuttuk… İşte o zamandan beri bu adam benim başımın etini yedi… Dün gece de iyice çekiştik. Sonunda; “gidip alacağım” dedi. Dedi ama, ben de;
-Sen gidersen burda yalnız kalmam, deyip düştüm peşine…
Yan gözle baktım; hacı baba sinirli sinirli beyaz sakalını titretiyordu!..

-Sabah namazında hazırlanıp yola çıktınız öyle mi? Dedim.
-Evet, dediler.
-İstasyona kadar vasıtaya bindiniz mi? Dedim.
-Yürüdük, dediler.
-Şimdi toplayalım bakalım; tren parası, sonra Sirkeci-Bandırma feribotunun bileti, ve indikten sonra yolu bir saate yakın zaman çeken Bandırma-Gönen minibüsünün ücreti ne kadarmış… İkiniz birden ve üstelik gidiş dönüş!..
Masrafları toplarken aklıma geldi; akşama ne yapacaklarını sordum…
-Saatler uyar da buraya dönebilirsek, akrabalardan birinde misafir kalıp, sabah trene bineceğiz… Olmazsa yarınki feribotla geleceğiz…

Baktııım baktım;
-Allah size dert-sıkıntı göstermesin, yaş kaç oldu hacı baba, dedim…
-Yetmişdört, dedi…
-Yaşı yetmişi geçenlerin ve de yolcuların duası kabul olurmuş. Bana bir dua etseniz… Sonra da harcayacağınız bu yol paralarının sadece dörtte birini verseniz… Bu arada ben size birer bardak daha çay söylesem, ve siz onu bitirmeden de tansiyon aletini alıp gelsem ne dersiniz?..
İkisi birden şaşkınlıkla baktılar yüzüme…
-Sen erdin mi biz görmeyeli oğlum, dediler…
-Siz dediğimi yapın da gerisine karışmayın, dedim. Hem böylece ikişer gününüz yollarda eziyet çekerek ziyan olmamış olur… Fakat hepsinden önce, biribirinizle barışmanız lazım!..

Hacı baba titizlikle katlanmış bazı kağıt paraları cüzdanının gizli yerlerinden dikkatle çıkartıp bana uzattı. Hacı anneyse; “benim çayım hem açık hem de limonlu olsun” diye tembihledi…
Parayı aldım. Caddenin karşısına geçtim. Doğubank İşhanındaki mağazalara doğru yürüdüm. Ve en fazla on dakika sonra elimdeki torbada yepyeni bir tansiyon aletiyle geri döndüm…
-Aç bakalım kolunu, dedim. Çıkmış mı, yoksa inmiş mi tansiyonun…
Bardaklarındaki çayın henüz yarısı yudumlanmamıştı… Sanki “emrime itaat edercesine” hacı baba kolunu sıyırıyor, hacı anne ise dudağı titreyerek bir yandan dua mırıldanıyor, bir yandan da; “aynı alet, işte aynı tansiyon aleti” diyordu…

Biliyor musunuz, dedim… Bıraktığınız yerdeki de aynen bıraktığınız yerde duruyor!..
Eskiden yazdığım, ve “bakış açısını değiştirmekle ilgili” o yazıyı hatırladım. “Açını değiştir, acın değişir” diyordu orda… Ama şimdi ondan bahsetmenin zamanı değildi!..

Stop
Muammer Erkul
17 Mart 2005 Perşembe

 

5 yorum

  1. Çaresizseniz, çare sizsiniz!

    ABDULLAH ÇALIŞKAN

  2. Kimbilir nasıl dua almışsınızdır. Tebrikler kere tebrikler. Dua ile…

    HURİ

  3. “Yıllar sonra uzun uzuun susuştuk!..”
    M.Erkul

    PERGİN

  4. Madem eskiye gittik biz sizin şu feribotta mıydı ya da vapurda bisküvinizi karşınızdaki biriyle paylaştığınız sonunda cebinizden çıkması olayını ve ablanıza gittiğiniz günün sabahında mavi eşofman ve terliklerle dışarı çıkmanız durumunda bakkaldan tutun herkesin yardımcı olmaya calıştıkları olayları da dinlemek istiyoruz…
    [Bul Beni kitabının sonlarında vardı ya o hikayeler… M.E.]

    PERGİN

  5. Bu hikayeyi okuyunca “yuvarla kendini sevgiye doğru” isimli yazınız aklıma geldi.. Ne muhteşem bir yazıydı o!.. Hayatın acı dönemeçlerinde okunması gereken bir yazı…

    AYŞEN

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir