Tebessümü akıl etmek [12 Mayıs 1999 Çarşamba]

 

Dr. Resul İzmirli’nin şehrinize geldiğini duyarsanız bir gün; ne yapın edin bulun onu, konuşun… En azından uzaktan görün.
Çünkü o, gazetemizde yazmakta olduğu “İş Dünyamız” köşesindeki resminden daha sıcak, daha güler yüzlü… Ama resminden görülemeyecek kadar da tecrübeli, dopdolu ve hoşsohbet bir insandır.
Ayrıca (kendi ifadesiyle) sizden biridir!
Son görüştüğümüz gün, ceplerim çekmecesindeki özel çikolatalarla dolu olduğu halde, ben onun odasında şekil değişikliği yaparken bile; İzmir Fuarı’nın müdürlüğünü yaptığı yıllardan beri köşemizi okuduğundan bahsediyordu.

Günün birinde bulun Resul Abi’yi…
En azından uzaktan görün.
Yanına vardığınızda irtifanızın yükseldiğini farkedecesiniz…
Gözlerine baktığınızda onun yumuşak ve sevgi dolu yüreğini hissedeceksiniz…
Bunca tecrübesi ve bilgi birikimi kimse tarafından tartışılmadığı halde, onun “insan yönü”nün, asıl, “emsalleriyle” mukayese edildiğinde ortaya çıktığını ve “emsalsizliğini” göreceksiniz.

Resul Abi şimdiki koltuğunda boşuna oturmuyor!
Ve onu “Resul İzmirli” yapan sebepler mevcut…
Adımı biliyor olmasının hazzına bile razıyım ben, kendi adıma. Siz de dikin ona gözlerinizi, onu takip edin… Gönlünüz rahat dinleyin onu ve izinden gidin…

İş Dünyamız köşesindeki son yazıda mühim bir istatistiği hatırlattı bana Resul Abi.
“Amerika’da her yıl bir milyonun üzerinde yeni işyeri kuruluyor. Bu işyerlerinin yüzde sekseni ilk beş yıl içinde kapanıyor. Kalan yüzde yirminin yüzde sekseni ise ikinci beş yıl içinde tasfiye ediliyor.”
Bu “beşte bir kuralı”na öyle kafa yordum ki ben… Hayatın hemen her aşamasında, iş dünyasının hemen her dalında işliyor bu “kaide”.
Beş kişiyle konuşun, meramınızı ancak biri anlıyor… Sizi anlayanlarla bir anlaşma yapmaya çalışın, ancak biri kabul ediyor… Bunu uzatın, gitsin.
Ama sonuç da çıkarın bundan.
Deyin ki kendinize; “Beni anlayacak beş kişi arıyorsam, yirmibeş kişiyle konuşmam gerekiyor…”

Amerika’daki istatistik bir milyonda ikiyüzbin işyerinin “ilk beş yıl eleğinden” düşmediğini söylüyor. Yani beşte bir… İkinci beş yıldan geriye kalan ise ikiyüzbinin kırk bini. Yani yüzde yirmi, yani beşte bir…
Türkiye’de her yıl iş hayatına katılan ellibeş bin kuruluşun da durumunun farklı olduğunu sanmıyorum.
Eminim, ülkemizde de ilk beş yıl sonunda bu sayının sadece beşte biri ayakta kalıyor…

Bunun ardında yatan pek çok sebep var elbette.
Ama en pratik yoldan şu soru geliyor aklıma: Acaba caddede yürürken yüzde kaç işyeri tebessüm ediyor bize… Bunların yüzde kaçında mütebessim insanlar karşılıyor bizi… Ve bunların da yüzde kaçından güler yüzlü hizmetler alabiliyoruz?..
Yahut; acaba neden beşte bire kilitlenmiş bazı istatistikler?..

Veya, tebessümü akıl edebilenler mi beş yıl sonunda gülümsemeyi hak ediyor acaba?..


Stop
Muammer Erkul
12 Mayıs 1999 Çarşamba

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir