Bir sürücü düşünün;
Gözü yolda olacak ki istikametini şaşırmasın… Herkes uyurken o uyuklamayacak ki bir kazaya sebep olmasın… Çukurlara düşmeyip virajları uygun bir süratte alacak ki yolcuları sarsmasın… Kolonya, su, kek, çay ve kahve servislerini aksatmadan yapacak ki insanlar aç susuz kalmasın… Arzu edenlere yastık, gazete, nane, sakız, şeker, safra torbası vesaire dağıtacak ki herkesin bütün ihtiyaçları görülsün…
Aynı zamanda yolcuların inmesi binmesiyle, bavulu bagajıyla, derdiyle tasasıyla, nazıyla kaprisiyle uğraşacak… Parası olanla alışveriş olmayanla pazarlık yapacak… Her molada, yakıt deposunu doldurduktan sonra; camlara çarpan böcek izlerini çıkarıp, arabaya sarılan yolun tozunu yıkayacak ve lastiklere yapışan çamuru yıkayacak… Motorun yağına bakacak, silecek suyuna takviye yapacak, eksilmişse lastiklerin havasını basacak…
Üstelik bunları tek başına yapacak…
Acele yapacak…
Henüz yolcular yemeğini bitirmeden de kendisi gelip koltuğuna oturmuş, motoru çalıştırmış… Ama daha önceden de otobüsü havalandırıp, içerisini tekrar en uygun sıcaklığa getirmiş olacak… Ki, insanlar kendisinden memnun olsunlar!..
Ayrıca…
Kendi otobüsünün yolcularını…
Diğer firma otobüslerinin yolcularından daha erken bir saatte, ve onlardan daha huzurlu ve rahat bir ortamda, inecekleri duraklara kadar getirecek…
…..
Bu şoför, şoför müdür sizce?..
Yoksa, kendisiyle birlikte bütün yolcuları; yarı yolda asfalta dökeceğini bilmeyen-anlamayan bir düşüncesiz mi?..
Bir iştir, bir ekiptir, bir çetedir, bir hükümdarlıktır her ne ise; bazıları bir yönetim kuruyor, ama bu yönetimde her şey sadece yönetenin tekelinde oluyor…
Peki ama, bu tek-el ne yapabilir, veya hangisini yapsın?..
…..
Şimdi sözüm meclisten dışarı;
Biliyorum ki sen her şeyi yapabilirsin, ama acaba sen her şeyi yapmalı mısın?..
Bulunduğun mevkide oluşundan anlıyorum ki sen bütün çalışanlarından daha kabiliyetlisin ve her işini her çalışanından iyi yapabilirsin… Ama, senin yarı yaşındaki şoförün ne iş yapacak; eğer sen arka koltuğa yaslanıp, günlük gazeteleri karıştırmazsan?..
Farkındayım ki sen herkesten daha iyi parlatabilirsin kendi ayakkabılarını… Ama daha güzel olmaz mıydı; bu işi başka biri yaparken, sen günde on dakikacık, telefonla bile olsa, çalışanlarını motive için birkaç cümlecik kursan?..
Sahip bilinen kimsenin, işine sahip çıkması ne kadar güzel…
Ama sahibi olduğu işin/yerin küçük/büyük her işini kendi elleriyle yapmaya kalkışanı “sahip” bilen kaç kişi kalır bir süre sonra?..
…..
Bütün iplerin ucu, bütün dizginler elbette tek elde olacak…
Ama hiçbir devirde, tek ele; bütün ipler, urganlar, halatlar sığmadı, sığmayacak!
Unutmuştum, hatırladım:
Ve, biliyorum; gece bekçisinin sahana kırıverdiği yumurtayla da karnını doyurabilirsin, ama yemeğini bırak da aşçın pişirsin…
Bahçevanına ceketindeki söküğü diktirirsen; müdürün de kendisine, ne zaman camları sildirteceğini düşünecek…
Öyle değil mi?..
Stop
Muammer Erkul
10 Kasım 2005 Perşembe