(İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü ve Kültür A.Ş. “Yaşayanlara Saygı” programı çerçevesinde, “Sevimli Çizgilerin Sevecen Babası: Vehip Sinan” konulu bir açık oturum düzenledi… Bütün kalbimizle tebrik ediyor, devamını diliyoruz…)
Şu an Türkiye’mizin bütün yöneticileri ve vatandaşlarının neredeyse tamamı gördü onun çizgilerini; güldü veya düşündü…
Fakat hiç utanmadı! Ben bunu nasıl eve götüreceğim, çocuklarımın önüne nasıl koyacağım, diye düşünmedi… Çünkü Vehip Sinan, ömrü boyunca, yasak olan ve özellikle de haram olanı çizmekten ateşten kaçar gibi kaçtı!.. Ateşle imtihan oldu bu ülke, yoklukla imtihan oldu, siyasetle hatta varlıkla imtihan oldu, onun çizgisi değişmedi!
Vehip Sinan’ın çizgileri hep sevimli, yumuşaktı, ama yasak olana ve özellikle de haram olana ateş gibi mesafeliydi!
Kendisi için düzenlenen gece bize de söz verdiler, bir iki laf ettik… Kötü söyleyemiyor insan onun hakkında ve inşallah hiç söylenmesin… Konuştuğumuzda;
“Çok sıkılıyorum. Keşke beni hiç kimse övmeseydi. Ama onun yerine, ahiretim hakkında bir iyi kelime duysaydım…”
Gerçek sanatçı kolay yetişmiyor bu ülkede. Hele sanatçı kalmak, zorun zoru! İşte bu noktada, tertemiz sanat yapabilmenin zorluğu çıkıyor ortaya.
Vehip Sinan’a evlenmek kısmet değilmiş. Yalnız bırakmak istemediği ablasıyla birlikte yaşadı. Sonra da kendine uygun birini bulamadı… Her zaman evindeydi, kendi evine sokamayacağı çizgi çizmedi. Mecbur kalmadan sokağa bile çıkmadı. Belki de işte bu hal; onu çeşitli siyasi akımlardan, gelip geçici cemaatlerden, fitne fesattan, tüketim çılgınlığından, dünya hırsından, kibir dağlarının üzerinde gezinen güruha karışmaktan korudu…
İstanbul’un Fatih semtinde, gözlerden uzak; namazında, orucunda geldi bu güne kadar…
Maazallah; tarihine sövseydi, Yaradan’a karşı gelseydi, zerre kadar şüphem yok ki birileri onu başlara taç yapar ve dünyalığa boğardı… Ama Vehip ağabey, bunu isteyip yaltaklanmak bir yana; gözünün ucuyla bile bakmadı, sanatını haramla, yasakla, ayıpla kirletmedi…
“E dediler, o zaman da biz seni yok sayarız!” Dediler ve dediklerini de yaptılar… O ise;
“Dünyada yok sayılmak değil ki önemli olan. Mühim olan; var olana yâr olmak!.. Allah var, Peygamber var, ölüm var, hesap var!.. Daha ne olsun?..” Dedi ve hep bu ısrarla yaşadı…
Bir insanın ayağının kaç numara olduğu, nasıl bir kundurayla iz bıraktığı, hangi yükseltilere bastığı filan mühim değildir… Çıplak bile olsa, bir ayak izinin çizgisi, yani nereden gelip nereye gittiğidir önemli olan! Bişr-i Hafî hazretleri de yalın ayaklıydı; ama hayatta olduğu süre içinde, hayvanlar bile pislememişti şehrinin sokaklarına!
Bunlar abartma, övgü sözleri değil… Bunlar; inandığında ısrarın önemini idrak etmeyi takdir sözleri…
Büyüklerden biri; “en büyük keramet istikamettir” buyurmuş…
Bizim için üç şey çok önemlidir ki “ilmihal” de budur: Haram, yasak ve ayıp… Yani, Allah’ın emirlerine karşı gelmemek… Devletin kanunlarına karşı gelmemek… Toplumun ayıplayacağı durumlarda kalıp, fitneye sebep olmamak!
Sanatçı bile olsak, istisna değiliz…
Vehip Sinan; bir anlamda Topuz, demektir!
Bizler “Topuz ile Tamer’in maceraları”nı görmüş dördüncü kuşağız. Topuz ise altıncı kuşak tarafından okunmaya hazırlanıyor; bütün hikâyeleri yeniden basılacak inşallah…
Senin için yazınca söz bitmiyor. Sonsuza kadar, her ne ise en iyi ve en güzel olan, sana onu diliyorum ve hastalıklarına şifalar diliyorum ve ellerinden öpüyorum sevgili Vehip abi…
Stop
Muammer Erkul
23 Kasım 2007 Cuma