Uzun uzun “kimlerin Türk olduğunu” araştırmış birileri. Yani bir bakışta Türkleri tanımamızı sağlayacak ipuçlarını bir araya getirmişler…
Neymiş bu maddeler, biliyor musunuz?
Okuyun da görün bakalım.
Türk odur ki; kısmen kullandığı kâğıt mendilini kumaş mendil gibi günlerce buruşuk şekilde cebinde taşır…
(Sobe!..) Hemen üstümü başımı aranıyorum. Bakıyorum ki, ceplerimde unutmuş olduğum iki üç tane buruşuk kağıt mendil,, kimse görmeden çöpe atıyorum!.. (Burnum filan akar diye, şunları akşama kadar saklasa mıydım acaba?..)
Biliyorum, biraz sonra sizler de; “sapımıza kadar Türk’üz işte kardeşim, napalım” diyeceksiniz. Diyeceksiniz dee, size bunu hangi “sobelenmeler” dedirtecek?.. Buyurun, kendiniz okuyun. Diğer bir deyişle “kendi kendinizi” okuyun:
Türk odur kii; rüzgârlı havalarda, sigara külleri uçmasın diye küllüğe su koyar…
Türk odur ki; kâğıt paraların üstüne not alır, sonra alışverişe çıkar, sonra da parayı hangi dükkanda kullandığının peşine düşer!.. Veya kağıt paraların üzerine herkese açık notlar yazar!..
Türk odur ki; gördüğü herkese sora sora elindeki gazetenin bulmacasını doldurur, ve sonra “nasıl çözdüm ama” diye sevinir…
Türk odur ki; serçe parmaklarının, kulağa sokulup iyice sallayarak karıştırmaya yaradığını sanır…
Türk odur ki; sakal tıraşı olduktan sonra kanayan yerlerine küçük küçük kâğıt parçacıkları yapıştırır.
Ve evdeki yaşlılar da anlayıp kullanabilsin diye televizyon kumandası, telefon gibi aletlerin tuşlarının üstüne, kendi eliyle yazdığı (on-aç, off-kapa, redial-tekrar ara, volume-ses gibi…) Türkçe tercümeler yapıştırır…
Türk odur ki; çay tabağının içine sıcak su koyarak bardaktaki çayın soğumasını önlemeye…
Ve yoğurt kaplarını soba borularının altına telle bağlayarak akmasını engellemeye çalışır…
Plaj kabinleri orda öylece dururken, sahildeki kumun üzerinde arkadaşlarına havlu tutturarak mayosunu giymeye çalışıp, bir yandan da “bakmasanıza o’lum” diye tehditler savuran, bilin bakalım hangi millettendir?..
Evet bildiniz…
Türk odur ki; şişe takılmış bir döner kalıbı gibi gün boyu kum üzerinde kendi kendini kızartıp, akşama da üstüne yoğurt döktürerek, iskender kebabı gibi yan yatar vaziyette, bağıra çağıra iyileşmeye çalışır!…
Türk odur ki; ilk çaldığında bile telefonun başında durduğu halde, açmadan önce zilin iki-üç kere daha çalmasını öylece bekler…
Türk odur ki; (dairelerin yeni sahipleri pencere camlarını silmeyi unutmasın diye) inşaatların yeni takılmış her camına beyaz boyayla koskocaman bir S harfi yazar…
Ve önce beton döküp, sonra da bitirdiği “sanat eseri”nin yüzüne tarih ve imza atar…
(Türkleri tanımak kolaymış değil mi?.. Biraz daha tanımak isterseniz haberimiz olsun…)
Stop
Muammer Erkul
24 Eylül 2003 Çarşamba