Üç(üncü) adam! [02 Nisan 2001 Pazartesi]

Ben çocukken adamın birine “üçüncü adam” derlerdi… Düşünür, sayardım pek de neyin ne olduğunu anlayamadığım yıllarda… Demek ki bu ihtiyarın elinden (bırakmak istemediği) genel başkanlığı aldığı için veriyorlardı bu adı.
…..
Uzatmaya lüzum yok; yıllar sonra aynı adam, üç adamdan biri olarak bu ülkenin başına geçti işte, 99 başında. Meğer o tarihte, Cumhuriyetimiz kurulduğu günden bu yana, en yüksek dövizi bulunduruyormuşuz kasalarımızda, ki bu para da dünyanın büyük devletleri için dahi büyük bir “stok” imiş…
Üçüncü yıla bile başlayamadık henüz…
Ve o zamanki dövizimizin sadece üçte biri kadar bir miktarı dilenmek için bir kapıdan kovulup, kovulacağımız yeni bir kapıya doğru koşuyoruz!..
…..
“Ama sebebi var” mı?..
Bu, şimdi var olan sebepler veya bunların olma ihtimalleri seçim zamanı da vardı ve bunları bildiğini söyleyen kişilerdi adaylar. Öyle değil mi?..
“Ama sebebi var” ile doyamıyor acıkan bebekler; ısınamıyor üşüyen çocuklar ve iyileşemiyor hastalar…

Şimdi, bir hayallerdeyiz, bir hayallerdeyiz ki, sormayın;
Milleti tanımayanların ithali; aynen çikita gibi, kivi gibi, avokado gibi, ananas gibi, hindistan cevizi gibi bir ithal adam gelecek…
Elinde, ucu yıldızlı bir sihirli değneği olacak…
Senin, gücü tükenmiş bacaklarının çeviremediği pedallara kuvvetle basacak, suyu çekilmiş kollarının kontrol edemediği direksiyonu kavrayacak…
Elindeki değneği kafalarına dokundurduğu an; gavuristandaki para babaları yalvarmaya başlayacak:
“Benden al, benden al… N’olur benden al istediğin miktarı!..”
…..
Ve sen, nasıl geri ödeyeceğini gerçekten bilmediğin, hatta bunun planını yapmayı dahi akıl edemediğin borçları alıp… İçi emilmiş bir salyangoz gibi elinde sadece kabuğu kalan bankaları tekrar doldurmaya çalışacaksın…

Bilinen tarihimiz boyunca hiçbir yönetime (halk ve muhalefettekiler olarak) bu kadar sabır ve böylesine hoşgörü gösterilmemiştir her halde…
Bu olumlu beklentiyi ve hoşgörülü yaklaşımı kimse hafife almasın. Menderes’i asan mantığı taşıyanlardan hayatta olanlar vardır… Ve bu adamlar bize (yani o cinayet işlendiğinde henüz doğmamış olanlara) hâlâ bu işi “NİYE” yaptıklarını izah edemediler…(*)
…..
Düşünebiliyor musunuz, ülke Menderes zamanında düşse idi böyle bir perişanlığa, neler olurdu?.. Veya rahmetli Özal zamanında bir benzeri yaşansaydı, basın neler yazmazdı, bizler hep birlikte neler yapmazdık?..

Şimdi, sözde değneğiyle koşuşturan bir bakan ardından bakanları hayallere gark ediyor!.. Şimdi kapı kapı dilenmedeyiz!.. Paramızın değeri durmadan düşüyor ve vergi üstüne vergi geliyor…
…..
Bunları (benim çok “yok” demek olan) siyaset yapmak için yazmıyorum.. Çok kişi gibi ortalığı karaya boyamak için de yazmıyorum… Peki ya niye yazıyorum?..
…..
Bir ÜÇÜNCÜ ADAM beklediğim için, onun geleceğini bildiğim için yazıyorum…

Bu ülke eğer, zulüm anlamında konulacak vergilerle kalkındırılabilseydi, İsmet Paşa zamanında kalkınırdı ki; o zamanda yaşasaydın, şu an cebinde taşıyıp sigaranı yaktığın çakmak için bile vergi ödüyor olacaktın…
…..
Beyler!.. Efendileer!..
Hepiniz biliniz ki;
Bu ülkenin hiçbir ülkeye ve hiçbir kimseye muhtaçlığı yoktur…
Bu ülke, istediği an, bir günde doğrulur…
Ama o zaman öğrenir ki herkes; şahlanan bir atın üzerinde ancak hakiki süvariler tutunabilir!

Şimdi birileri el kapılarında!..
Yazık!
Sana, senin kendi halkın güvenmezse; boyun büküp kapısını tıklattığın devlet kapılarının ardındakiler güvenir mi hiç?

Herkes bilsin ki, bu millet ve bu devlet büyüktür…
Herkes bilir ki, bir at sahibine göre kişner…
Herkes öğrenmiştir ki artık; gacırtılı arabaların üzerinde, ince dallarla beygir dövüp yol almaya çalışan sümsük sürücülerle yarış atlarının “hizmetkâr”ları benzer şeyler düşünmez!

Kimse unutmasın, efendiler;
Bu millet doğrulmayı bekliyor!..
…..
Memleket, ayağa kalkmak için “adam” bekliyor.
Ama; Menderes gibi, Özal gibi “ADAM” bekliyor!..
…..
Ülkeyi, Menderes öncesinden alıp, Menderes sonrasına taşırken asılacak bir adam…
Veya memleketi Özal öncesinden alıp Özal sonrasına götürürken vurulacak bir adam gibi;
Belki yine asılacak, belki yine vurulacak, belki yine horlanacak, aşağılanacak veya kim bilir belki neler yapılacak bir adam bekliyor!.
…..
Peki gelecek mi böyle biri?..
Çıkacak mı “Üçüncü adam?”
Evet ve elbette ve tabii ki ve mutlaka. Zerre kadar şüphem yok…

Ama, eyy henüz bilmeden beklediğim(iz)!..
Kimsin?
Veya kimsen, artık çabuk gel!
……..

(*)İçlerinde sadece ama sadece kin vardı…
Beş sene önceydi. İdamlar için el kaldırıp onay veren o dönemin bakanlarından biriyle (bir kere) konuşmuştum. Bağdat Caddesi’ndeki evinde… Son derece peşin hükümlüydü, yeni tanıştığı insanlar için dahi!.. Ve; bu gün olsa gene asarım onları, diyordu…
Şimdi buluştular öbür tarafta!..

Stop
Muammer Erkul
02 Nisan 2001 Pazartesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir