Yârinin söylediklerini kendisine duyuran telefona “Leyla” diyordu ya Mecnun… Ve onu yanından ayırmıyordu ya…
Bunun için.
Yani bir telefona “Leyla” dediği için, “deli” diyordu insanlar ona…
Mecnun, kendisine, yârinin suretini gösteren fotoğraf makinesine de “Leyla” diyordu…
Sanki Leyla’nın babasını görmüş gibi hürmet ediyordu, elinde fotoğraf makinesi olan bir adam görse…
Elini uzatmak, dokunmak, öpmek, koklamak geliyordu içinden; bütün fotoğraf makinelerini… Fakat… Daha onlar;
“Dikkat edin şu deliye. Kırmasın fotoğraf makinesini” demeden…
“Dokunamam, diye mırıldanıyordu kendi kendine…
Çünkü dokunursam…
Kırılır belki Leyla’m!..”
Bütün dürbünlerin… Bütün mektupların… Bütün radyoların… Bütün dolmuşların, otobüslerin, gemilerin, uçakların ve her şeyin adı “Leyla”ydı elbette Mecnun için…
Ahh, Mecnûn!…
Mecnun; deli biliniyordu…
Ama Mecnun, asıl; telefonu, fotoğraf makinesini, dürbünü, ve her hangi bir başka şeyi “yâri” bilseydi deli olurdu…
Hâlbuki…
Leyla; kitaptı!..
Leyla; gazeteydi…
Leyla; dürbündü, telefondu, veya herhangi bir cihaz, makine, vasıtaydı; yâr değil…
…yâr değil!..
Leylâ’yı yâr sanmak…
Yâr’e Leyla’dan bakmak…
..başka şey!
Stop
Muammer Erkul
22 Temmuz 2005 Cuma