Yazıktır sanata [11 Mayıs 1999 Salı]

 

Benim için en değerli sözlüklerden biri; Hayat Yayınları’nın çıkardığı Büyük Türk Sözlüğü’dür.
Yayın tarihi yazmayan 1288 sayfalık bu esere, Kemalettin Tuğcu’nun romanlarını üç buçuk liraya satın aldığım yıllarda sahip olmuştum. Üzerinde 60 lira fiyat var, ama ben bu paranın bir kısmını, Doğan Kardeş Çocuk Mecmuası’ndaki kuponları biriktirdiğim için ödememiştim. Günlük harçlığım elli kuruş iken ve 60 lira tam yüzyirmi tane elli kuruş demek iken satın almış olduğum bu eser, belki o yüzden hâlâ masamın üzerinde durur ve her dakika danışılmaya hazırdır…

Ayrıca kitabın girişindeki isimler de zikredilmeye değer; Umumî Neşriyat Müdürü Şevket Rado, İlmî Kontrol: Doç. Dr. Muharrem Ergin, Redaksiyon; Yılmaz Öztuna-Şemsettin Kutlu, Yazı İşleri Müdürü: Orhan Yüksel.
Yani, bahsettiğim; ciddi bir eser.

Diyor ki Büyük Türk Sözlüğü’nde:
Sanat, San’at: (i.A.) (c.sınâât ise de sınâât’ın çoğulu olan sanâyî de bunun çokluğu gibi kullanılıyor). 1. İnsanların ihtiyaçlarından birinin imali hususunda öğrenilen ve yapılan iş: Dülgerlik, kuyumculuk, hâkkâklık sanatı, sanat öğrenmek, sanatla geçinmek. 2. Ustalık, hüner, marifet: Bu işte sanat vardır; kolay değil o da bir sanattır.
Sanatçı: (i). Bir sanatla meşgul bulunan, bir sanatla geçinen adam, esnaftan adam.

Büyük Larousse’da ise “sanatçı”nın açıklaması şöyle:
1-Güzel sanatlardan ya da zanaatçılıktan daha üst bir düzeyde süsleme sanatlarından birini meslek edinmiş kimse.
2-Güzellik duygusu olan, bir sanat yapıtı meydana getirebilecek gücü bulunan kimse.
3-Bir tiyatro, sinema vb. yapıtında oynayan, bir müzik yapıtını yorumlayan kimse.

Şimdi, isteyen istediği kadar gocunsun. Çünkü karşımızda “sanatçı” denen cinsi ve sınıfı belli olmayan “sürüngenler” dolaşıyor…
Onlar için bir de alkış isteniyor bizlerden…
Avuçlarımız?..
Ağlıyor!

Ya şu ansiklopedileri, sözlükleri hazırlayan insanlar kaz kafalı…
Yahut bizler kaz gibi önümüze her konanı yutup duruyoruz!..
Çünkü her gün ön plana çıkarılan bazı tipler, hiçbir şekilde, hiçbir zaman ve hiçbir kaynak eserdeki “sanatçı” tanımına uymuyor…
Bu (genellikle ve adam olmayan) adamlar güftekâr değil, bestekâr değil… Bu adamlar şiire ve şiiriyete hısım bile değil.

Bu adamlarda ses de yok, nefes de yok.
Bu adamlar icracı da değil.
Bu adamlar bırak adam gibi davranmayı, “Adam Gibi” bir şiir bile dinlememiş…
Kulakların çınlıyor mu İbrahim Sadri?

Açık ve berrak ve net ve somut ve bariz ve müşahhas ve aşikar ve besbelli biçimde bu ne idüğü ve ne işle iştigal ettiği belli olmayan yaratıkların ve de üstelik bunların tarz ve tavırlarının propagandası yapılıyor…
Öyle, değil mi?..
Peki eğer öyle ise; neden?

Şiirden anlamayan, güfteden anlamayan, besteden anlamayan…
Sesi olmayan, nefesi olmayan ve üstelik icra kabiliyeti de olmayan bu insanlar nasıl oluyor da, “sanatçı” kimliğiyle çıkarılıp duruyor önümüze?
Sanat bu kadar ucuz, basit ve hafif mi?..
Ve buna “dur” deme gücü olan yetkili bir makam yok mu;
Bu bozuk orijinaller, “kötü kopyalarını” çoğaltmaya devam ederken?..

Yazıktır bu vatana… Yazıktır bu vatan evlatlarına.
Yazıktır sanata, sanatçılığa…
Ve yazıktır sanatı bu, sanatçıyı ise “onlar” bilmek zorunda bırakılan genç insanlara…
Yazıktır…
Öyle değil mi?

 

Stop
Muammer Erkul
11 Mayıs 1999 Salı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir