“İlk yazı”dan bir önceki İşte saatler kaldı, kambur ve yorgun 1999’u geride bırakmaya… 1999’u… Bindokuzyüzdoksandokuz’u… (Tuhaf geldi şimdi, hadi şunu bir daha yazayım: Bin dokuz yüz doksan dokuz!..) 1999’u ardımıza komak garip his. Ama bitti işte onun da ömrü. Zamana gücü yetmedi, yahut zamanın bir parçasıydı da ömrümüzden çaldı. İşte…Devamı

Hoparlörü sevenlere (!) (Şimdiye kadar cami görevlilerini bilerek hiç kızdırmamıştım; Hadi, bismillah!..) Bu konuda ne desem, karşılığında mutlaka başka lâkırdılar edilecek… Öyleyse susmalı mıyım? Yok, bu defa; “konuşan konuşsun” diyeceğim. Huşû; sevgiyle karışık bir korku hali, demek. İbadetin huşû içinde yapılanı ise, övülen… Ve insanın sanki başka âlemlere vakumlandığı birDevamı

Teşekkürler Sevgili Sena, mektubunu; “Sevgiliye muhabbetle” diye bitirmiş… Ardından da aklına gelenleri yazmaya devam etmiş: (Muhabbetle, deyince aklıma Engin Noyan’ın birkaç sene önce Ramazan’da iftar saatlerinde evimize misafir olduğunda, “Şimdi Ezân-ı Muhammedî’yle kucaklaşma zamanı” derken, gözlerinden muhteşem bir ışıltıyla gönüllerimize cömertçe savurduğu manevî güzelliği hatırladım… Hatırlıyor musun, sen de; “HavaîDevamı

Köylüler nerden biliyor? (Dün de bahsetmiştim “eski” takvimden… Hah, işte yine onunla ilgili yazacağım. Bakın geçenlerde ne oldu…) Takvimi sık sık karıştırıyorum ya; biliyorum, 12 Aralık Pazar günü Kasım’ın 35’idir… 35 Kasım’a “Karakış Fırtınası” kaydı düşülmüştür. Bunları biliyorsan, “ukalalık yapma hakkı”na sahipsindir(!) Ramazan’ın üçüncü günü iftara gittik. Büyük baş hayvanDevamı

Bilgiye ceza (!) Herkes gözleri görmeyen o kızcağızı konuşuyordu bir zamanlar. Gerçekten çok ciddî rakiplerle yarışıyor, ama her defasında turu geçen o oluyordu. Yanlış hatırlamıyorsam finali de o kazanmıştı. Yüzünde her an hoş bir tebessümü ve zehir gibi hafızasıyla gelip gündemimize oturmuştu. Demek ki sekiz-on yıl öncesine kadar “bilgi” önemliymiş…Devamı

Farklı bir denemecik: Gönlümün mumdarına Öylesine ansız… Ve öyle zamansız bir serâb zuhûr etti ki tekmil afakımın orta yerinde; Çöllerim, bahara boyandı. Dört yanımda dört çift gözüm olsaydı görürdüm, mavi göğün yere temas ettiği dört noktadan toplandığını; semmedilmiş bir sarı mendil gibi, “kum” denen her pâremin… Gâh şaika-i serabdan merzûkDevamı

Bir deprem senaryosu Sanki bir şeyler veya birileri, yakın zamana kadar rahat ve huzur içinde bilinen İstanbul insanından intikam alıyor… Herkes tedirginliğini gizlemeye çalışıyor, herkes içindeki bir şeyleri bastırmaya uğraşıyor… Ama herkes bir yay gibi gerili, Ama herkes bağlamanın ince teli gibi!.. Uykusuzluğa ve strese can mı dayanır?.. Acaba insanlarınDevamı

Naat Daha önce hiç görmemiştim. Sabah dalgın dalgın geçerken, bir baktım ki I. Abdülhamid Han’ın türbesinin kapısında (Sirkeci-Eminönü) bir yazı… Ve Efendimizin (sallallahü aleyhivesellem) mübarek ayak izinin içeride olduğunu söylüyor… Bu; ürpertili bir heyecan. Hiç kimse yok!.. …… Elimde Şeyh Sadî-i Şirazî’nin “Bostan” kitabı var. Onun başlarındaki “naat”ı yayınlıyorum; kumaDevamı

Gülistan’dan bir hikaye (Çoktandır devletin başına bela olan haramiler nihayet yakalanmış ve saraya getirilmişlerdi…) Padişah, öldürülmeleri için buyruk verdi. Aralarında genç bir adam vardı haramilerin. Yüzü, baharda bahçenin yeşillenişi gibiydi. Çiçeği burnundaydı. Vezirlerden biri atıldı, Sultan’a yakararak, “ömür bağından henüz yemiş vermemiş bu genç” dedi, “gençliğinden bir yarar görmemiş. CanınıDevamı

Saçlar ve başlar Birinin saçları bal rengiydi, diğerininki koyu kestane… Birinin saçları mısır püskülünü andırıyordu, öbürününki siyah böğürtlen gibiydi… Birinin saçları kızıl tilki kuyruğu kadar gür dolgundu; diğerinin küf rengine çalan ince telli saçlarına inat… Birinin sulandırılmış hardal renginde saçları vardı, diğerinin olmuş siyah üzüm renginde… Birinin koyu duman karasındaydıDevamı

Bir horoz gibi yaşamak Bu hayatı; Her “teli” ayrı renk bir horoz gibi yaşamak… Her çöplükte eşinmek… Her tavuğun peşinden koşmak… Her ötüşünün “bir güneş olarak” yeryüzünü aydınlattığına… Hatta her güneşin bir ötüşüne muhtaç olduğuna inanmak… Her teli ayrı renk bir horoz gibi yaşamak; “Sesini duymasa gelmeyecek” olan güneşin herDevamı

İmtihan Dördü de aynı evdeydi. Sabah uyandıklarında iş işten geçmişti ve bunun anlamı da; matematik finalinin kaçmış olduğuydu… Biraz da ikna kabiliyetlerine güveniyorlardı hani. Nasılsa matematikçi sakin bir adamdı… O gün okula bile uğramadılar! Yarın… Dördü bir ağızdan konuşuyordu, çünkü panik halindeydiler. Sebebi; hocanın, mazeretlerini kabul etmiyor olmasıydı. Fakat onlar,Devamı

Biz güçlü olmalıyız Avrupalılar her şeyi bilir; çünkü biz her şeyi onlardan sormaya ve dediklerini de yapmaya alıştırmışızdır kendimizi ve onları!.. Şimdi de yırtınıp duruyorlar yine; “insan hakları” diye. Doğrudur… “İnsan hakları”nı savundukları doğrudur. Ama onlardan beklenen; “insanların haklarını” savunmalarıdır… Bahsedilen “insan”; Öcalan!.. “İnsanlar” ise; hayatını kaybeden veya sakat kalanDevamı

Yeniden… “Şimdi” başlamak Kaç yaşınızdasınız, bilmiyorum… Beş buçuk yıldır her gün görüşüp konuştuğunuz bir arkadaşınız var mı, onu da bilmiyorum. Ama “kendisine hiç kızmadığınız, hiç kırılmadığınız” bir arkadaşınız… Yalnız, şunu unutmamanızı tavsiye ederim ki size; insanız ve “insanlarla” arkadaşlık etmek durumundayız! Öyle değil mi?.. Yani insansak ve de insanların “hataDevamı

  Muhtarın Kızı – Şu rüzgar ne güzel kokuyor, “Muhtarın Kızı”nın bulunduğu yönden geldiği için… – Doğru… Bir de şu, “Muhtarın Kızı”nın fistanına benzeyebilmek için açmış olan çiçeklere baksana. – Sen dün gece yıldızları gördün mü? Hepsi aynen “Muhtarın Kızı”nın gözleri gibi parlıyordu… – Diyorum ki; acaba “Muhtarın Kızı” olmasaydıDevamı

Şeyh Edebâlî’den Osman Gazi’ye… Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana… Güceniklik bize; gönül almak sana… Suçlamak bize; katlanmak sana… Acizlik, yanılgı bize; hoş görmek sana… Geçimsizlikler, çatışmalar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana… Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana… Ey Oğul! Bundan sonra bölmek bize; bütünlemekDevamı

Posta Kutusu Merhaba Muammer Abi… Yalnız olmadığımı söylediğin için teşekkürler. Bunu zaten biliyordum. Sen ve gazetenizi okuyan herkes yanımda. Ya da ben öyle hissediyorum. Ve ben de onların yanındayım. Bunu bilsinler. Sana benim eski bir arkadaşımın bana göndermiş olduğu bir şiiri gönderiyorum. Onu seninle ve diğer arkadaşlarımla paylaşmak istedim. SeniDevamı

Goethe Malum ki; 1749-1832 yılları arasında yaşamış olan Johann von Wolfgang Goethe, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük ediplerinden biri. Goethe, Kur’ân-ı Kerim’in tercümesini okuduktan sonra şunları söylemişti: “Şayet İslamiyet bu ise, hepimiz Müslümanız.” Akrepler ve bal Acem Şahı Uzun Hasan, Fatih Sultan Mehmed’e hediye göndermişti. Kutu açıldığında görüldü ki, içindeDevamı

Süleymaniye Camii’ndeki devekuşu yumurtaları Mübarek Ramazan, insan farklı ve hoş yazılar okumak istiyor değil mi? Peki, bugün sizi yormayacak birkaç satır geliyor İbrahim Refik’in “Tarih Şuuruna Doğru” isimli kitabından. (Ayrıca üç ciltlik bu derleme-araştırma kitaplarını tavsiye de ederim. Gökkuşağı: 0212 653 89 16) Osmanlı mimarisinin en zarif örneklerinin sergilendiği büyükDevamı

Bin yıllık oruç Son bin yılın son “Ramazan”ının ilk günü… Orucunuz mübarek olsun. Bayramla kucaklaşacak olanlarımız; sanki bin yılı oruçlu geçirmiş olmanın “müjdesiyle” kucaklaşsın inşallah. Biz, geri dönüşü asla olmayan bir kaydırakta çığlıklar atarak kayarken; ağzımız gibi, “gözlerimizi de” açmalıyız, değil mi?.. Yanından hızla geçtiğimiz “bir şeylerin” farkında olabilmemiz için!..Devamı