İnanılmaz Aile isimli bir çizgi film vardı…
İnanılmaz hızda koşabilen bir çocuk; görünmeme ve görünmez bir korunma kalkanı oluşturabilme özelliğine sahip ablası; kol ve bacaklarını istediği yere kadar lastik gibi uzatabilen anneleri… Ve nihayet, çok ama çok güçlü olan babaları: Bay İnanılmaz…
Bunlar şimdi size saçma gelecek, ama filmi seyretmenin de tadı başka oluyor!
Durdurmak neredeyse imkânsız olan Bay İnanılmaz film boyunca, akıl ve mantık sınırlarını aşan bir mücadelenin içinde oluyordu, haliyle…
Filmin bir yerinde kurtulmaya çalışırken, yaylım ateşine maruz kalıyordu. Korsan gemilerinin toplarına benzeyen çok sayıda silahlar, gülleler yağdırıyordu üstüne… Bunlardan kaçmak mümkün müydü? On tanesi ıskalasa da biri isabet ediyordu… Sonra biri daha ve biri daha…
Bunlar, bizim bildiğimiz güllelere de benzemiyorlardı. Siyah renkli, içi dolu kauçuk toplar gibiydiler. Portakaldan daha iri olan bu gülleler dokunduğu yere yapışıyor ve bir daha asla düşmüyor… Üstelik hem ağırlıkları ve hem de hacimleri durmadan artıyordu…
Hayal edebiliyor musunuz böyle bir top yağmuru (atışı) altında olduğunuzu?
Vuruluyorsunuz, ama ölmüyorsunuz… Bu toplar size bir oyun topu gibi çarpıyor, ama dokundukları yerde yapışıp kalıyorlar… Sonra bir tane daha yapışıyor, sonra bir tane daha. Birer ikişer, üçer tane kolunuza, ayağınıza, bacağınıza, sırtınıza, kafanıza, ve her yerinize…
Bir yandan yeni ve üst üste yapışanlar, diğer yandan da her yapışanın hızla büyümesi, ağırlığının artması…
Koşabilir misiniz bu halde? Yürüyebilir misiniz böylece, ilerleyebilir misiniz?..
Ancak, böyle hayal ürünü çizgi filmlerde görülebilecek bir güce sahip olan “Bay İnanılmaz” bile sendeliyordu sonunda. Ayaklarını sürüklemeye başlıyor, omuzları düşüyor, dizleri bükülüyor ve, çöküyordu. Bu sırada hareketleri yavaşladığından daha çok isabet alıyordu.
Bay İnanılmaz, artık inanılmaz bir halde; yerdedir, kıpırdayamamaktadır. Üzerine yapışıp kalan kara toplar, bir nar meyvesinin içindeki tanecikler gibi biribirlerini ite sıkıştıra büyümeye devam etmekte, kahramanı örtmektedir…
Artık dünya bir küçük delikten gözükmektedir…
Sonunda, ekran,, ka ra rır!..
Biliyor musunuz; işte bu filmdeki Bay İnanılmaz’a benziyor bazıları…
Gerçekten inanılmaz insanlardır; inanılmaz kabiliyetleri vardır, inanılmaz işler yapmaya başlamışlardır ve inanılmaz başarılar kazanmaya hazırdırlar. Ama… O küçük, siyah, yapışkan, ve gün geçtikçe büyüyen toplara benzeyen bazı insanlar yapışmıştır kendilerine!..
En yakınlarından en uzağındakilere kadar olan bu insanların birer tehlike oldukları kimsenin aklına bile gelmez. Çünkü yapıştıkları yerde büyüdükleri ve ağırlaştıkları ilk anda fark edilmez. Ancak omuzlar düşmeye, dizler titremeye, mesafeler uzamaya başladığında fark edilirler, o zaman da trenlerin çoğu kaçmış olur!
İnsan, illaki duracaksa; bir broş gibi, bir kravat iğnesi gibi durmalı karşısındakinin üzerinde, öyle değil mi? Sırtında yük gibi değil!..
İnsan, kendisini taşıyana; sanki onun kulağına takılmış bir çiçek gibi ağırlık vermemeli, öyle değil mi? Onu sıkıntıya sokmamalı, hızını kesmemeli, yönünü değiştirmeye zorlamamalı, bitmez naz veya anlamsız kaprisler yapmamalı. Ve asla;
“Beni de sırtında taşıyacaksın veya hadi git bakalım” dememeli…
Öyle değil mi?
Çizgi filmler hoşuma gidiyor, söylemiştim. Çizgi filmler söylenemeyenleri dillendiriyor bazen.
İnanılmaz Aile’yi seyretmemiş olabilir çoğu kimse. Ama nice “inanılmaz aile”yi görüyorsunuz etrafınızda da, gördüğünüzü fark etmiyorsunuz!..
Nice nice Bay İnanılmazlar sırtlarındaki yapışkan, siyah ve gittikçe büyüyen toplarıyla yoruluyor, yavaşlıyor, duraklıyor, çöküyor, yıkılıyor, yerlerde sürünüyor da; basıp basıp üstlerine geçiyorsunuz!
Yazık değil mi, onlara acımıyor musunuz?..
Stop
Muammer Erkul
16 Mart 2006 Perşembe