Hangi hastaneye gitsen de bilirsin ki; hastasın! Kendine yapıştırdığın “hasta” etiketiyle görüp, gösterirsin bunu. Ait olduğun şehrin simgesini taşıyan bir plaka gibidir ki bu “hasta”lık; çuvala sığmayan mızrak gibi sana da, etrafına da batar!
Bugün, akupunkturdan bahsedeceğim. Çünkü akupunktur; bir ağacın sadece hasta dalına ilaç sıkmak yerine, kökünden enerjiyi vermek, demektir! Zayıflayıp kırılan dal; vitaminli çamur sarılarak onarılsa bile bunun diğer dallara faydası yoktur. Hatta bir taraf tedavi edilirken belki de hastalık diğer bölgelerde gelişir. Çarenin yolu ise “ağacın bir bütün olduğunu” düşünmekten geçer!
Tıbba büyük saygım var. Türk tıbbının beş yılda ulaştığı seviyeyi ise on yıl önce hayal bile edemezdim. Fakat “tıbbın; beyin cerrahisinden ıhlamur çayına kadar bir bütün olduğunu” anlamak lazım! Misal; tümör tedavisinde yol alınıyor diye koruyucu hekimliği unutmamak lazım! Uçan kuşu mu getirmek kolay, yoksa kaçan sağlığı mı; iyi düşünmek lazım!..
Çocukluğumdan beri merak ettiğim gerçek akupunkturla beni Doktor İsmail Maraş tanıştırdı. Onun araladığı kapıdan görmeye çalıştım şu incecik gümüş iğnelerin sırrını! Bu, bu bir gizli âlem ki; göklerinde pırıl pırıl yıldızlar var ve yazarken bile içimde pır pır uçuşuyor kuş kanatları!.. Türklerden Çinlilerin aldığı, onlardan da dünyanın işittiği akupunkturun tekrar hayatımıza dâhil olması için sanırım on sene kadar zamana ihtiyaç var.
Bu sabah zihnimde parlayan işte buydu: “Hasta” plakasını kendine vidalamış olarak, “akupunktur” yazan kapıdan giren biri; “hoş geldin sağlığı seçen kişi” mesajıyla karşılaşır ya; işte sadece bu bile insanın sağlığa yürümesi için kocaman bir adımdır… Eğri büğrü girilen kapıdan dimdik ayakta çıkmak hayalidir… “Ölmezsen değiştirilecek” ilaçlara mahkûm kalmak yerine; Çin’de değil, içinde; kendi içinde, seni bekleyen…
Ve seni gerçekten seven bir hekim olduğunu keşfetmek, bulmak ümididir!..
Stop
Muammer Erkul
23 Ekim 2008 Perşembe