Ders [04 Haziran 2004 Cuma]

Kahvenin önü gölgeydi. Asma sarılmış çardağı havada tutan direklerden birinin hemen yakınındaydım. Diğer yanımdaki kahverengi ahşap sandalyenin oturma yerinde "paşa çayı"m vardı, ve de burnumun dibindeki yaprakta yürümeye çalışan bir yeşil tırtıl…

Sormuşlardı ki; dedem anlatıyordu…
Az sonra çevremiz biraz daha doldu. Çaylar tazelendi, sohbet ballandı… Tırtıl da geri döndü yaprağın kenarından, ve galiba bana baktı…
Yeni sorular sordu birisi. Kahveci dayı bir espri yaptı, dedem dahil herkes güldü…
İhtiyar adamların böyle gevrek gevrek gülmeleri çok hoşuma gidiyor. Çözemiyorum; gevrek gevrek gülenlerin mi ihtiyar olduğunu, yoksa sigara içenlerin mi gevrek güldüğünü…

Sonra birden susuyor dedem…
O susunca hiç kimse konuşmuyor…
Sessizliğin içinde bir adam yaklaşıyor çardağın altına. İşitiyorum; bir sinek uçuyor…
Selam veriyor yeni gelen adam. Birisi selamını alıyor mırıltıyla…
Herkes devam etmesini bekliyor dedemin, ama o hiç konuşmuyor…
Birkaç kere öksürdükten sonra;
"Sohbetinizi duydum da", diyor yeni gelen adam. Yan taraftaki sandalyelerden iki kişi fısıldaşıyor. Dedem gene konuşmuyor…

Bu defa açık açık soruyor adam. Diyor ki:
"Ben geldim ve konuşmayı kestiniz, neden konuşmuyorsunuz ki benim yanımda?.."
"Çünkü, diyor dedem. Çok büyük günah olan gıybet (duyunca sahibinin üzüleceği söz) edenin, koğuculuk/nemmamlık (ara bozmak için söz taşımak) yapanın bu kötü huyunu, arkasından da, yüzüne de söylemek caizdir…
Şimdi… Herkes biliyor, sen de biliyorsun ki; sende bu kötü huylar var…
Benim seni buradan kovmaya gücüm yetmez. Herkesi kaldırsam kahve boşalır. Kalkıp gitsem sohbet yarım kalır… İşte ben de bunun için sen varken hiç konuşmamaya kararlıyım… Ta ki tövbe edip bu kötü huylarından vazgeçinceye kadar…

Baktı ki gerçekten kimse konuşmayacak, az sonra kalktı adam. Çok kızgın olduğu yüzünden ve kaşlarının halinden belliydi…
Ve sohbete devam etti dedem, hem de daha büyük bir neşe içinde…

Ne olmuş, biliyor musunuz?.. (Ki ben bunu yıllar sonra öğrendim.)
Dedemin yaptığını diğer bazı topluluklarda da yapmışlar. Anlattırmamışlar, anlatsa da dinlememişler. O adam da bir taraftan aldığı sözü/yalanı "satacak" yer bulamadığı için; gıybet etme, laf taşıyarak ortalığı karıştırma huyundan vazgeçmiş, veya en azından bunu bir daha ulu orta yapamamış…

…….

KAYI
Kitabın yazarı Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil şöyle diyor:
"Meşhur tarihçilerden Halil İnalcık; siyasi ideolojiler ve düşmanlıklar yüzünden yazılan tarihlerin saptırılabildiğini söylüyor. Ve; "Osmanlı tarihi bu bakımdan en çok saptırılmış, tek yanlı yorumlanmış tarihtir" diye ilave ediyor. Oysa hangi eserine-işine bakılsa onun büyüklüğü apaçık görülüyor. Bu durum "Allah için tevazu edeni, Allahü teala yüceltir" sözüne ne kadar uygun…"
"Kayı" ile başlayan Birincil Kaynaklardan Osmanlı Tarihi,
"Kayı yiğitleri Söğüt yolunda" bölümünden başlayıp, "Sultan Çelebi Mehmed’in şahsiyeti" isimli bölüme kadar geliyor…
224 sayfalık, roman işlenişi ve tadındaki bu eser Tarih Düşünce Kitapları’ndan çıktı…
Tarih Düşünce gerçekten güzel işler yapıyor, Allah utandırmasın.
(0212) 511 75 00 www.tarihdusunce.com

Stop
Muammer Erkul
04 Haziran 2004 Cuma

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir