Diziliş [04 Mayıs 2006 Perşembe]

Bugün, mayıs ayının dördüncü günü. Sene ise, üçüncü bin yılın altıncısı. Ne güzel…
Veya, ne yazık!
Bugün de her sabahkine benzer şekilde uyandınız. Esnediniz, gerindiniz. Muhtemelen iyi bir kahvaltı yaptınız… Sonra da aldınız gazetenizi elinize, okuyorsunuz…
Halbuki ne kadar eşsiz bir vakit vardı şu geçtiğimiz gecede, farkında bile olmadınız!

Evet, emsalsiz bir geceydi uyuyarak geçirdiğimiz; haberdar olamadık!
Saat 01’di… Hatta 02 dakika ve 03 saniye de geçmişti… Dedik ya; 4’üncü günü başlıyordu mayıs ayının. Ve dahi, seneyse 06 idi… Yani:
01: 02: 03 04. 05. 06…
Çok ilginç, değil mi?

Bu diziliş, sadece bir “an”dı… Bugüne kadar hiç olmamıştı ve bundan sonra da, bir daha hiç olmayacak!.. Bu anlık diziliş, geldiği gibi geçti. Biz ise; uyuyorduk!
Sormalı şimdi hepimize: Uyumuyor olsaydık ne yapacaktık?
Bu soru daha da ilginç, değil mi?..

O bahsettiğimiz, yani 01, 02, 03, 04, 05, 06 dizilişi; eşsiz bir andı, evet… Bir daha tekrarlanmayacak, evet… Geri de gelmeyecek, evet…
Şimdi bir sır ister misiniz?
Şu yazıyı okuduğunuz zaman da bir an… Ve bu an da eşsiz… Ve tek… Ve bir daha tekrarlanmayacak… Ve geri de gelmeyecek!

Yoksa şu son söylediğim, bir sır değil miydi?..
Yoksa bu söylediğimi siz önceden biliyor muydunuz?..
Bu bir sır değildi ise… Bunu sizler biliyor idiyseniz… Neden bana da söylemediniz önceden? Ve neden etrafınızdaki insanlara da söylemiyorsunuz? Ve neden kendiniz bile bu sırrı bilmezden geliyorsunuz?..

Bir anda doğuveriyoruz… Her an bir şeyler oluyor etrafımızda; iyilikler, kötülükler… Birileri geliyor, birileri gidiyor yanımızdan, birileri siliniyor hayatımızdan… Ve bir anda ölüyoruz!..
01, 02, 03, 04, 05, 06’yı gösteriyor tarih; yahut 06, 05, 04, 03, 02, 01’i… Rakamlar önemli değil ki; her zaman eşsiz ve her vakit tek!.. Soru şu:
“Elindeki an, nereye sarf edilecek?”

Aslında dizilmiş rakamların önemi kalmıyor vakit kesildiği zaman…
Çünkü hesap; “Miladi takvim 01, 02, 03, 04, 05, 06 sırasındayken ne yaptın” diye sorulmuyor insana.
“Yaşadığın o an, şu an, her an ne yaptın, ne yazdın, ne okudun” diye soruluyor…
Yani “takvimin” hesabını sormuyorlar bizden;
Bizden “biz”in hesabını soruyorlar!

…..

(Kaybettiklerinize ve kaybettiklerimize rahmet… Bulunanlara ve bulduklarınıza müjdeler olsun!)
 

Stop
Muammer Erkul
04 Mayıs 2006 Perşembe 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir