Çocuklar üzerinde bilgi ve zekâ testi uygulamaya karar veren bir hanım yazar; 12 yaş ve altı çocukların sınıflarına giriyor. Onlara Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalını hatırlatıyor. Her birinin önlerine birer kâğıt koyarak; “Pamuk Prenses’in resmini çizmelerini” istiyor. Kâğıtları topladığında hayretle görüyor ki; genel hatlarına bakınca Pamuk Prenses’lerin hepsi aynı!..
Sonra aynı deneyi; köylerdeki çocuklar ile yapıyor. Yine masal hatırlatılıyor, yine önlerine kâğıtlar konuyor… Sonuç? Şaşırtıcı!..
Her çocuk kendi zekâsına, hayal gücüne, zevkine göre ama her biri bir diğerinden ayrı tipte birer Pamuk Prenses çiziyor! Kimi pamuk, kimi yumuk, kimi yamuk ama her biri kendi hayal dünyasının ürünü…
Buradaki püf noktası nedir, biliyor musunuz?
Bu araştırmanın, otuz seneden daha eski bir tarihte yapılmış olması…
Daha önemli olan; o zamanki köylerde yaşayan çocukların televizyon ile tanışmamış olması…
En önemli olansa; deneye katılan şehir çocuklarının, bir masal kahramanı olan Pamuk Prenses’in, televizyonda yayınlanan filmlerini izlemiş olmaları!..
“Çocukları, gençleri, hatta erişkinleri bu televizyon kalıplaştırıyor. Hayalleri, düşünceleri, görgüleri aynen birbirine benzer hale getiriyor… Bu ise gelecek için korkunç bir tehlikedir!.. Halbuki medeniyetler hayal gücü ve birbirlerinden farklı düşünenlerin çalışmalarından doğmuştur.
Artık televizyonu yaşantımızdan kaldıramayacağımıza göre, programlarını düzene sokmamız gerekmektedir… Her çocuğun beyni ayrı bir dünyadır… İnsanları makineleşmeye götüren her şey zararlıdır” diyerek, ne zaman feryat ediyor Atiye Keskin Kubanlı? 70’li yılların ortalarında… Şimdi aradan 30 küsur yıl geçmiş… Deneye katılan çocuklar 40’ı aşmış…
Yine de buradan bakınca ne kadar masum kalıyor o günün fotoğrafı!
Fakat dehşetli bir tuzakmış bu!.. O günlerde, içme suyu toplayan barajların kenarında görülenlerin elindeki küçücük şişelerde; (meğer) inanılmaz hızda üreyip çoğalabilecek virüsler varmış!..
“Pek yakında yağacak olan yağmurların suyundan bir damla bile içenin delireceğini” öğrendiği zaman, bol miktarda su depolayan kralın masalını hatırlar mısınız?..
Sanki bu durum için anlatılmış, değil mi?..
Çünkü yakında yağmurlar başlamış. Gerçekten de o sulardan her içen deliriyormuş… Bunu gören kral kendi sularına bir damla bile yağmur suyu karışmamasına dikkat ediyor ve hep kendi suyundan içiyormuş…
Fakat öyle bir gün gelmiş ki; ülkede aklı başında kimse kalmamış… Ve ülkenin bütün insanları, ağız birliğiyle demeye başlamışlar ki:
“Kralımız delirdi!..”
Yumuşatarak özetlersek, belki şöyle söylenebilir:
“Delirmiş Kral” haline dönmek pek sevimli gözükmeyebilir. Fakat, belki bir zamanlar oyun ve eğlence için yuvarlanmış olan minik kartoplarının sebep olduğu büyük çığlar, koca koca dağların yamaçlarını eziyor, yutuyor boydan boya!..
İkisinin arasındaki orta yolu bulmak ise;
..henüz aklı başında kalan insanların kendilerine kalıyor!..
Stop
Muammer Erkul
30 Nisan 2006 Pazar