Fener [11 Haziran 2004 Cuma]

Karanlığın kalbine hançer saplandı…
Geceyi ortasından yırtan şimşekler gibi uçuyorken havada çığlıklar, anlamaya çalıştım önce; neler olduğunu…
O sırada, yeni bir dalga daha vurdu derinden; ayağımın altındaki yer kaydı… Bütün ahşaplar çatırdıyorken, bazı ağır kütlelerin toprağa vurduğunu hissettim…
Dizlerimin üstüne çöktüm…
Sonra nefesim kesildi… Yaz sıcağı altındaki bir toprak yolda, yürüdükçe ardından sarı leblebi tozu gibi bulutlar havalandıran bir arabanın dingiline bağlanmış gibi hissettim kendimi. Boğulmayayım diye, burnumu fanilamın içine soktum…

Işık yoktu şimdi, anlaşılır bir ses de yoktu; sadece gürültü vardı, ve korku!..
Üstelik yönümü şaşırmıştım, ve yolum tıkanmıştı…
Geçeceğimi sandığım her yerde kara duvarlar çarpıyordu yüzüme. Ayağa kalksam çökmüş olan tavan başıma çarpıyor, emeklesem; sivri ve keskin bir şeyler dizlerime, ellerime batıyordu…
Panik halinde titriyordu parmaklarım. Aranıyordum; beni bu karanlıktan çıkaracak olanı…
Nerdeydi?..
Neredeydi bu fener?..
Şuralarda bir yerlere bırakmış olmalıydım…
Dur biraz, zihnimi toparlamam lazım. Nerede görmüştüm acaba en son? Ah bir hatırlayabilsem; ulaşmaya çalışacağım sürünerek bile olsa yanına…

Dışarıyı dinliyorum; biri ağlıyor, hem de feryat ederek. Motor homurtuları ve korna sesleri de geliyor kulağıma…
Kör mü oldum yoksa?..
Göz kapaklarım gerilinceye kadar gözlerimi açıyorum; hayır, siyahın içinde farklı tonlar var!..
Peki bu yapışkan şey ter mi? Bir tarafım mı kanıyor yoksa?.. Belki de yere dökülen şeylerden biri bulaşmıştır üzerime…
Nerde bu fener?..

Halbuki en yakın ona olmalıydım, ve onu kendime en yakın tutmalıydım… Bilmeliydim her zaman, nerede olduğunu…
Bir iki tane pile ihtiyacı vardı… Onu bile hatırlamıyorum, koydum mu koymadım mı içine?..
Nerde bu fener?..
Bulamazsam onu, veya yolumu aydınlatacak, önümü görmemi sağlayacak bir başka ışık kaynağı bulamazsam, nasıl çıkacağım ben bu karanlığın içinden?..

Keşke, son kullandığım zaman; sevip okşasaydım, kaldırsaydım onu olması gereken yere… Baksaydım bir eksiği var mı, sorsaydım bir şeye ihtiyacı olup olmadığını…
İnsan, bir daha hiç karanlığa düşmeyeceğini sanıyor, öyle değil mi?..
Ama her karanlıkta titriyor işte böyle, insanın parmakları…
Halbuki insan, karanlığın içindeki her kıvranışında, ışık dileniyor… Bir parça ışık, birazcık umut, bir nebze ümit…

Nerde bu fener?..
Nerde fenerlerim?..
Nereye kaldırıp atmışım ben onları?..
Nerelere fırlatmışım; ve bir daha da ardıma bakmamışım?..

Anlıyorsun, değil mi?..
Önü aydınlıkken dostlarına arkasını dönen ahmaklar;
Dünya başlarına çöktüğü zaman, yollarını aydınlatacak bir fener bulamıyor!..

Stop
Muammer Erkul
11 Haziran 2004 Cuma

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir