Ümit Sinan Topçuoğlu
“Türkiye’nin Manevi Coğrafyası” ismiyle yayınlanan bir yazı dizisi vardı eskiden Türkiye Gazetesi’nde… Şehir şehir, köy köy dolaşıp, ülkemizin maneviyat atlasını çıkarmaya çalışan bir adam vardı…
..var idi!
İsmini ilk defa Çocuk Dergisi’nde görmüştüm; güzel tarihimizden sayfalar hazırlıyordu. Dergici olmaya çalıştığımız sıralardı, kendisiyle tanıştım. Beni tanımasından hoşlandığım insanlardandı…
Zeki gözlerle keskin bakar ve sanki “açık verirsen makaraya sararım” derdi, fakat sınırları ölçüleri gayet iyi bildiğinden onunla geçinemeyen kimse hatırlamıyorum. Kendiyle ve insanlarla barışık biriydi.
Karikatüristlik, köşe yazarlığı, muhabirlik yapmıştı. O sıralar Türkiye Çocuk için fotoroman çekiyordu. Senaristi ve yönetmeni olduğu bu çalışmada bir de rol üstlenmişti. Pikaj montaj gibi teknik aşamalarda da hep devredeydi. Gayretli biri için yapılabilir ölçüdeydi belki bu işler, ama Sinan abi’nin kolu, hem de sağ kolu yoktu; ceketinin kolunu cebine sokarak dolaşırdı… Utanıp hiç soramamıştım hikâyesini.
Bir gün (ilkokul çağındaki) kızıyla gelmişti dergiye. İsmi çok hoşuma gitmişti. “Evlenir de kızım olursa ismini Nazlı Hilal koyarım” demiştim, ama hayalim olmadı… Sadece ablamın telsiz kodunda kullanmıştık bu ismi.
Uzun zaman geçti aradan ve çok sular geçti köprülerin altından.
Geçen yaz, çok sıcak bir günde, Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde karşılaştık. “Köşende bana da yer açsana ara sıra yazayım, çok özledim” dedi… Olur, dedim. Gülüştük…
Onca seneden sonra meğer bu son görüşmemizmiş!
Bu sabah sanatalemi’nde bir şey karıştırırken gördüm, önce anlayamadım bile ve sonra öylece, şaştıım kaldım…
22 Ağustos Cuma günü öğleden sonra… Ben Saroz Körfezi’nde (Gelibolu ilçesi Kavak Çayı ağzı) su içinde kalan top bataryalarını görüntülemeye çalıştığım saatlerde toprağa konulmuş. Ümit Sinan Topçuoğlu. 59 yaşındaymış…
Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun inşallah…
———-
EKLER:
Ümit Sinan Topçuoğlu’nun kısaca biyografisi:
16 şubat 1949 tarihinde Kadıköy'de doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğrenci iken 1968 yılında gazeteciliğe başladı. 1992 yılına kadar aralıklı olarak çeşitli gazete ve dergilerde muhabirlik, karikatüristlik, sayfa sekreterliği, köşe yazarlığı görevlerinde bulundu. 1983 yılında gazeteciliğin yanı sıra basın ve halkla ilişkiler alanında da çalışmaya başladı. Okumuş Holding, Teba Şirketler Grubu, Mil-Ten Şirketler Topluluğu ve Genç Maden İşletmecileri Derneği'nde basın ve halkla ilişkiler danışmanı olarak hizmet verdi. 1993 yılında, Kadıköy'ün doğal, kültürel ve sosyal değerlerini koruma ve kentsel gelişme stratejisini belirlemede yerel toplumun katkısını sağlamayı amaçlayan Kadıköy 21 Grubu adlı bir sivil çalışma grubunun oluşmasına öncülük etti. 1994 yılında Tüko Der-Tüketiciyi Koruma Derneği Merkez Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi. 1995 yılında Kadıköy'de Kent 2000 adlı bir yerel gazete çıkarmaya başladı. Bu gazetenin etkinliği olarak Kadıköy'deki Kurbağalıdere’nin kurtarılması yönünde kamu oyu oluşturma kampanyası düzenledi. Kampanya, Eylül 1998’de İnsan Yerleşimleri Derneği'nin “İstanbul’da En İyi Kentsel Uygulama Seçkisi”nde en başarılı 10 kentsel uygulama arasına girdi. Aynı gazetedeki yazıları ile, tiyatro sahnesine çıkan ilk Türk aktristi Afife Jale’nin bir büstünün Kadıköy’deki Reks Sineması (eski Apollon Tiyatrosu) önüne dikilmesini sağladı. 3 Mayıs 1998 tarihinde “Yaya Hakları Bildirgesi”ni deklare etti; Yaya Hakları İçin Yurttaş Lobisi'nin oluşmasını sağladı. 2 Nisan 2000 tarihinde lobiyi oluşturan 10 sivil toplum kuruluşu adına, Kadıköy Belediye Başkanı Av. Selâmi Öztürk ile yapılan “Yaya Hakları İçin Kadıköy Protokolu”na imza attı.2000 yılı içinde Rumeli Yazılım'ın chefim.com adlı yemek portaline altı ay içerik sağladı. Portal, bu süre içinde Yıldız Teknik Üniversitesi'nin 2000 Web Ödülleri’nde En İyi İçerik Bölümü için aday gösterildi.11 Ekim 2002-7 Haziran 2004 tarihleri arasında TükoDer-Tüketiciyi Koruma Derneği Gıda Komisyonu Başkanlığı görevinde bulundu. Bu süre içinde, gıda piyasasında tüketici haklarının ve insan sağlığının gözetilmesine; mevzuata ve gıda etiğine uygunluğun sağlanmasına katkıda bulunmak üzere, tüketiciler adına "güvenli gıda" talebinden hareket ile başlatılan bir kampanyanın koordinasyonunu üstlendi. Kampanya bildirgesi olan “Gıda terörüne karşı manifesto”yu kaleme aldı. Kampanya kapsamında 17 Mayıs 2004 tarihinde, Mecidiyeköy Kültür Merkezi'nde yapılan “Ulusal Gıda Güvenliği Zirvesi-İstanbul Toplantısı”nı organize etti.
50 yaşından sonra yerel yönetimler konusunda önlisans öğrenimi görmeye başladı. Basın ve halkla ilişkiler danışmanlığı hizmeti verdi, yayımlanmış beş eseri bulunuyor.
Türkiye Gazetesi'nde çıkan haberi:
Ümit Sinan Topçuoğlu vefat etti
22 Ağustos 2008 Cuma
İSTANBUL
Gazeteci Ümit Sinan Topçuoğlu (59), kalp rahatsızlığı sebebiyle vefat etti.
Yaklaşık bir ay önce kalp ameliyatı olan Ümit Sinan Topçuoğlu, bir süredir tedavi görüyordu. Gece saat 03.00’de hastanede hayatını kaybeden Ümit Sinan Topçuoğlu, bugün Kızıltoprak Zühtüpaşa Camii’nde ikindi namazını müteakiben kılınacak cenaze namazının ardından Çengelköy Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Karaköy Güllüoğlu Baklavaları’nın basın danışmanlığı görevini yürüten Topçuoğlu, ‘Sefer Tası Hareketi’nin de öncülerinden olmuştu. Ümit Sinan Topçuoğlu, evli ve bir kız babasıydı.
Mehmet Nuri Yardım'ın,
www.sanatalemi.net'de hakkında yazdığı yazı:
Giderek meselesi olan insanları sevmeye başladım.
Derdi olan, ızdırabı olan, sızısı olanları. Davası, mefkuresi, ülküsü bulunan kişiler büyüyor gözümde. Gamsızlarla alışverişim olmamalı, lâkaytlar beni alakadar etmemeli, suya sabuna dokunmayanlar yanımda durmamalı. Veya ben onlardan uzaklaşmalıyım. Ümit Sinan Topçuoğlu meselesi olan bir adamdı… 1985 yılında tanıştım ilkin. Türkiye gazetesinde çalışıyordu. Ben kültür sanat sayfasını yapmak için gittiğimde o tarihle alakalı diziler hazırlıyordu. Birini unutamıyorum: “Türkiye’nin Manevi Coğrafyası” adını taşıyordu. Köy köy, kasaba kasaba, ilçe ilçe, şehir şehir bütün Türkiye’yi dolaşmış, âdeta Türkiye’nin maneviyat atlasını ortaya koymuştu. Kaç ay sürdü o dizi tam hatırlamıyorum ama, uzun zaman o diziyi zevkle okuyanlar bulunduğunu iyi hatırlarım. Sonra ben gazeteden ayrıldım, başka yere geçtim. O da daha sonra ayrılmış. Cem Ertürk vardı o zaman yayın yönetmeni olarak. Şimdi o da rahmetliler kervanına katılmış bulunuyor. Doğarken Ümm-i Sinan Dergâhına mı götürüldü veya o büyük zâtın ismine mi izafeten konuldu bilmiyorum ama Ümit Sinan, bana hep Ümm-i Sinan’ı hatırlatmıştır. Hayatı hayırlarla dolu bir insandı Topçuoğlu… Yazıişlerinde zengin bir kadro vardı. Hasan Karakaya, Fuat Bol, Recep Arslan, Mehmet Köşker, Nuh Albayrak, Hurşit Akyıl, Abdülkadir Özkan, Ömer Lütfi Mete, Süleyman Özkonuk, Nazif Okumuş, Olcay Yazıcı, Hüseyin Sarıkoç… Şimdi her biri ayrı bir yerde çalışıyor. Ümit Sinan Bey’in herkesle arası iyiydi, kendisiyle barışık bir insandı zaten. Ama en çok Olcay Yazıcı Beyle takışmayı ve onunla muhabbet etmeyi, latifede bulunmayı severdi. İkisi Karagöz Hacivat bilgeliğinde karşılıklı atışır, güldürürken düşündürürlerdi. Günün birinde karşımıza bir başka kimlikle çıkageldi. Bu sefer Güllüoğlu Baklavaları’nın Basın Danışmanı’ydı ve Muharrem Nadir Güllü ile birlikte bir “Sefertası Hareketi” başlatmışlardı. Ümit Sinan düzenlediği basın toplantısında meselesini şöyle açıklıyordu: “Bizim yemek kültürümüz hiç bir ülkede yok. En iyi yemek bizde var. Neden yemek ve genel kültürümüze sahip çıkmıyoruz. Herkesi bu sefertasına destek ve gönüllü olmaya davet ediyorum. Bu kültür bizim ve de çocuklarımıza ve onların çocuklarına iyi bir gelecek ve kültür bırakmamız lazım.”Topçuoğlu, ‘basın emperyalizmi’ne savaş açmıştı. Özellikle çocuklarımızın her geçen gün sağlığını tehdit eden fast food tipi beslenmeye karşı 'sefertası hareketi' oluşturmuştu. Hareketin ilk hedefi ise 'sağlıklı beslenme’ydi. Sefertası Hareketi Yürütme Kurulu Başkanı Topçuoğlu, “ABD tipi endüstriyel fast foodların kültür emperyalizminin aracı olarak kullanıldığını” savunuyor ve insanların tek tip beslenme alışkanlıklarına sürüklenmesine karşı olduklarını söylüyordu. Türkçe’ye “ayaküstü atıştırma” olarak çevrilen ‘Fast food’ yiyeceklerle savaşan ‘Sefertası Hareketi’nin başındaki adam olan Ümit Sinan Bey, mücadele alanını genişletmiş ve bir dergi çıkarılmasına önayak olmuştu. Derginin sloganı da “hızlı değil, hazlı hayat”tı. Topçuoğlu, herkese “ev yemeği güzeldir” mesajını veriyordu. Sefertası, bizim kültürümüzü yansıtıyordu. Evde pişirilmiş, sağlıklı yemeğin göstergesi ve eskiler için taşıması gurur kaynağı olan bir araçtı sefertası. Çünkü sefertası kullanmak, dışarıya karşı, “evinde yemek pişiyor” anlamı taşırdı. Bu da bir gurur vesilesiydi.
HAYIRSIZ ADANIN SAKİNLERİ
Ümit Sinan Topçuoğlu, hayvanlara da sahip çıkıyor ve sebepsiz yere öldürülen köpeklere yapılan vahşiliklere karşı durulması gerektiğini savunuyordu. Kanuna göre suç olmasına rağmen köpek itlaflarının sürdüğüne dikkat çekiyor ve köpek haklarını arayacağını vurguluyordu. Üstelik bu konuda bir kitap hazırlığına bile girişmişti. Yazar, Hayırsız Ada’ya sürülen köpeklerle ilgili olarak da, “Padişah II. Abdülhamit döneminin İstanbul köpekleri için en rahat dönem olduğunu” söylüyor ve şunları ekliyordu: “O köpeklerle değil, kuduzla uğraşıyor. Fransa'ya Pasteur Enstitüsü'ne heyet gönderiyor ve dünyadaki üçüncü Kuduz Enstitüsü'nün İstanbul'da kurulmasını sağlıyor.” diyordu. Ümit Sinan Bey, her hayırlı çabanın içinde veya önünde olurdu. Büyükşehirlerde özellikle İstanbul’da yaya vatandaşların yaşadıkları sıkıntıları görmüş, yaşamış ve bu konuda faaliyetlerin içine girmişti. Yaya Hakları İçin Yurttaş Lobisini oluşturmuş ve bu oluşumun sözcülüğünü üstlenmişti. Topçuoğlu, İstanbul’daki kaldırımların yayalara uygun yapılmamasını eleştirerek “Planlama anlayışı değişmedikçe metropollerde yayaya rahat yok. Araç merkezli planlamadan mutlaka vazgeçilmeli. Bu ülkenin en büyük şairlerinden olan Orhan Veli Kanık’ın bir belediyenin açtığı çukura düşerek öldüğünü unutmayalım” diyordu.
Ümit Sinan Bey, basın danışmanı olduğu Güllüoğlu’na gazetecilerin ilgisini çekmeyi başarmıştı. Her Ramazan ayında bir iftar veriliyordu bu müessesede. Ve yıllardır birbirini görememiş gazeteciler Güllüoğlu’nun o iftarında buluşur, görüşür ve hasret giderirdi. Ümit Sinan Bey, bu buluşmayı sağlayabilen yegane bir gazeteciydi. Bilmiyorum, bundan sonra Ramazan’da yine Güllüoğlu iftarı olur mu, ama sanırım Nadir Bey Ümit Sinan Beyin ruhunu yâd etmek için dahi olsa bu iftarı gerçekleştirecektir.
Zaman zaman Kubbealtı’na gelirdi, sohbet ederdik. Gazeteci Ümit Sinan Topçuoğlu 59 yaşındaydı. Tek evladı olan kızı Nazlı gazeteciydi. Kalp rahatsızlığı vardı Ümit Sinan’ın, bir süreden beri tedavi görüyordu. Bir ay önce ameliyat olmuştu, ama ameliyattan önce görüşmüştük, ne acıdır ki, ziyaretine gidemedim. Hastanede ziyaret edemedim. İstanbul telâşı hangimizde takat bırakıyor ki… Ve 20 Ağustos gecesi, saat 03.00’te hastanede hayatını kaybettiğini öğrendim. Haberi bana veren yazarımız Hüdavendigâr Onur’du. Evliydi ve gazeteci Nazlı’nın babasıydı. Ümit Sinan Topçuoğlu, 22 Ağustos Cuma günü Kızıltoprak Zühtüpaşa Camii’nde ikindi namazını müteakiben kılınan cenaze namazının ardından Çengelköy Mezarlığı’nda toprağa verildi. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.
Nazım Alpman’ın Birgün’deki yazısı:
Sokak köpeklerinin Ümit’i
İstanbul`da 1987 kışı çok ağır geçmişti. Kar alçak semtlerde bile 1 metreye ulaşmış, insanlar evlerinde mahsur kalmışlardı.Böylesi dönemlerde sokaklardaki hayvanlar için ölümcül günler kapıya dayanır. Kar her şeyi öyle bir örter ki, bir lokma ekmeği bırakın kırıntısını bile bulmak mesele olur. İşte o zorlu kış günlerinde minik bir köpek, gazeteci Ümit Sinan Topçuoğlu`nun yaşadığı apartmanın bahçesine sığınır. Kızıltoprak`taki apartman sakinleri sığınmacı kış köpeğini evlat edinircesine bağırlarına basarlar. En fazla da Ümit Sinan`ın 7 yaşındaki kızı Nazlı sahiplenir onu… Kış geçer bahar gelir. Küçük sığınmacı da serpilip gelişir. Artık Nazlı`nın oyun arkadaşı bile olmuştur. Bir gün evin neredeyse içinde bir tüfek sesi kulakları yırtar. Herkes camlara koşar. Ne görsünler? Apartmanın kış sığınmacısı, Nazlı`nın yakın arkadaşı kanlar içinde yerde yatıyor: Belediye, hizmet olarak köpek cinayeti servis ediyordu! Zaten itiraz nedeni de kalmamıştı ama yetkililer `şikâyet vardı` deyip çekip gittiler. Yasal olarak bir işlem yapılması mümkün değildi. Sadece insani olarak karşı çıkılabilirdi. İnsanlık da büyük kentlerde devamlı olarak `mazeret izni` kullanıyordu. Ümit Sinan kızının acısını hafiletmek ve sokakta boylu boyuca yatan sığınmacı kış köpeğinin tarihsel köklerini ortaya çıkartmak için kolları sıvadı. Sokak Köpeklerinin Tarihi adını alacak çalışmasına başladı. İstanbul ile sokak köpeklerinin tarihsel ve kültürel bağları vardı. Bizans döneminde İstanbul sokaklarında hemen hiç köpek yaşamazmış. Topçuoğlu`nun bulgularına göre köpeklerin İstanbul`a Türklerle geldiği kabul ediliyor. Bizans`ta kedi hâkimiyeti varmış. Eski çağlarda İstanbullular`ın kafasında şöyle bir inanış yer ediyor: `Köpekler bu şehirden giderse, Türkler de gider!` 19. yüzyıl sonuna kadar köpekler İstanbul`un yaşayan simgeleri olarak kabul ediliyor. Eski İstanbul kartpostallarındaki köpekli fotoğrafların fazlalığı bunun kanıtı olarak gösteriliyor. Köpek katliamları Batılılaşma hareketleriyle birlikte başlıyor. İstanbul`da büyük köpek toplama harekatı Sultan Abdülaziz devrinde yaşanıyor. Köpekler toplanıyor, teknelere konulup Hayırsız Ada`ya bırakılıyor. Bu operasyonla eş zamanlı olarak 1865 eylülünde büyük İstanbul yangınlarından biri başlamasın mı? Beyazıt`tan Gedikpaşa`ya kadar evler konaklar kömür oluyor. Halk anında bu felaketin gerekçesini buluyor: -Köpekleri topladınız, Allah da cezanızı verdi! Köpekler olsaydı önceden haber verirlerdi. Tekneler yeniden Hayırsız Ada`ya gidiyor, köpekleri yükleyip İstanbul`a geri getiriyor. Ümit Sinan Topçuoğlu, kitabını bitirdi ama bastırmak kısmet olmadı. Yayınevlerin yayın sıralamasında beklerken, Ümit`in kalbi tekledi. Hemen operasyon yapıldı. Kalp kapakçığı başarıyla değiştirildi. Ama..? Türkiye`ye özgü kronik kadersizlik kendini gösterdi. Topçuoğlu enfeksiyon kaptı. Bu yüzden de geçen hafta perşembe günü hayata veda etti. Ümit Sinan Topçuoğlu, bu ülkenin sessiz kahramanlarından biriydi. Patırdı gürültü yapmayan bir hayvansever olarak Türkiye`de sokak köpekleri için kitap yazan ilk insan oldu. Sessizce geçip gitti aramızdan…
(2008-08-25 Birgün)
.
İnna lillahi ve inna ileyhi racıun.
Bugün sanatalemi’nde okumuştum evet.
Kendilerini tanımazdım ama, orada okuyunca da dualar etmiştim.
Rabbim mekanını cennet eylesin inşallah.
Dünyada gösterdiği faaliyetler için sevaplara nail olsunlar.
Saygım dualarımla…
SULTAN YÜRÜK
Allah rahmet eylesin…
ŞİFA
“İyiler iyi atlara binip gidiyor birer birer…”
Allah rahmet ve merhametiyle muamele eylesin…
Günahları af, ibadeti makbul, sa’yi meşkûr olsun…
Amel defteri “sağ” kolundan verilsin…
ZİŞAN
Ne güzel bir ömür ve ne kutlu bir ölüm! Bu mübârek günlerde, böyle hoş bir sedâ bırakıp göçmek bu dünyadan ne güzel. İmrendim böylesi gayrete, marifete ve böylesi bir ömre. ALLAH(C.C.) mekânını cennet eylesin (amin).
ŞAHİKA
Sinan Abiyle 1996 yılında tanışmıştım. Dostluğumuz ölene dek sürdü. İdealist, işini seven dürüst bir insandı. Mekanın cennet olsun Sinan abi.
YUSUF KÜRKÇÜOĞLU
Nasıl da haberim olmadı. Allah mekanını cennet eylesin…
Diyecek başka birşey gelmiyor aklıma. İstanbul’dayken, nasıl tanıştığımızı tam hatırlamıyorum ama tükoder aracılığıyla olsa gerek, çok büyük manevi desteğini gördüm, unutmak mümkün değil.
Allah ailesine sabır versin.
Ah Sinan Bey Ah! Daha sizi Kadıköy Belediye Başkanı olarak görecektik, ömür işte…
MUSA YILDIZ
Sevgili Ümit Sinan Topçuoğlu…
Gazeteciliğe sizinle adım atmış ve sizden ne çok şey öğrenmiştim…
İnanamadığım gidişinize çok üzüldüm…
Sizi saygıyla anıyorum. Sizi çok seviyorum…
Asla unutulmayacaksınız…
BANU ERGÜN BEKTAŞ