Küçüksu'daki buluşma
(Şamil'ler, Fahriye ablalar ve Eren'ler…)
Hepsi aynı güne denk geldi…
…..
6 Kasım Perşembe, öğleden sonra arayan Fahriye ablaydı…
"Paşabahçe'den geçince seni hatırladım. İstanbul'da mısın?" Dedi.
"Evet, dedim. Geçenlerde Antalya'da evlenen Şamil ve Neslihan vardı ya, İstanbul'dalarmış…
Ben karşıya geçmemiştim, onlar bu tarafa geliyorlar…
Senin ne kadar vaktin var?" Dedim.
"Seni görünceye kadar" dedi…
"Öyleyse hep beraber buluşalım" dedim…
Kabul etti ve ben de buluşma yeri olarak; Küçüksu Kasrı ile Göksu Deresi'nin arasındaki Sabancı Öğretmen Evi'ni tektif ettim…
Fakat tam siteden çıkmak üzereydim ki Eren'lerin geldiğini gördüm. Arabadan inip onları karşıladım, yukarıya gönderdim ve ben Küçüksu'ya yöneldim…
…..
Konuştuğumuzdan bir saat sonra buluşmuştuk.
Üç kişi yemek yiyordu ben geldiğimde. (Biraz görüntüsünü değiştirmiş olan) Fahriye abla, yeğeni Elif ve yine Fahriye ablanın Jilet Necla'sı (İstanbul trafiğinde şahane araba kullandığı için öyle diyormuş) Sebahat hanım…
Bir kaç poz fotoğraf, üç beş laf derken; telefonum çaldı, Şamil… Dışarıdaki açık kısma geldiler… Birazdan orada toplandık, deniz kenarındaki üç masayı birleştirdik. karşımızda Rumelihisarı, bir yanımızda Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, diğer yönde Küçüksu Kasrı. Manzara şahane…
Yeni evlenip, Antalya'dan İstanbul'a gezmeye gelen Şamil ile Neslihan… Kırmızı örtülü Sebahat hanım, kırmızı rüzgarlık giyen Elif, onun yanında oturan Deniz Tanrıverdi ile küçük kızı Gülseli'yi kucağında tutan Nezahat Tanrıverdi (Şamil ile Neslihan'ın arkadaşlarıydı)…
Ve Erdek'den gelmiş olan Fahriye Erdoğan… Aynı masanın başındaydık, sahilde…
Hep birlikte bir İstanbul hatırası daha çektik Fahire ablaları yolcu ettikten sonra: Bir yanımda Deniz, Nezahat ile Gülseli'cik… Diğer yanımda ise Şamil Okur ile Neslihan…
Akşam oldu, eve geldim…
Ameliyat sonrası kontrol için gelmiş olan (herşey normal) Eren Aydoğdu gözüküyor resimde. Kucağında yeğeni Barış Talha… Ve Barış'ın babası Can Ergel…
İlginç olan ise; üç dört ayrı şehirde yaşayan insanların, hepsinin de aynı günde aynı yerde buluşmaları oldu…
Bu yazı da burada bitti!
…..
Sevgiler bütün dostlara, selamlar…
🙂
Kıskanmak ne kelime, hani cimbom bile bir kaç gol daha yeseydi ama, başıma bu gelmeseydi 🙂
Şaka bir yana, özellikle Fahriye ablamızın resmini görmek, Eren’in sağlık haberlerini almak keyif verdi. Hep birlikte daha nice buluşmalara inşallah…
SULTAN GÜL
1986 yılında ilokula başlamadan gazete manşetlerinin altlarını dolmakalemle hecelerine ayırmak suretiyle okumayı söktüğüm günlerde, babamın elini tutarak ürkek ürkek ÇARŞI’ya gittiğimiz şanslı bir günümde o zamanki Antalya Garajı’nda küçük bir kutu şeklindeki GASTECİ AHMET abiden babam bana bir dergi aldı: Türkiye Çocuk.
Nerden bilirdim ki gün gelip o dergi vesilesi ile tanıştığım, zaman zaman telefonlaşıp, mesajlaştığım SEVGİ PINARI Muammer abimle aşığı olduğum İstanbul’da boğaza karşı çay yudumlayacağımı.
“..seni çayıma karıştırdım, ve sütüme, ve kahveme. Ve tatsız geçeceğinden endişe ettiğim günlerime.. M.E.”
Sitede yazdığım ilk yazım, sürç-ü lisan ettiysem affola.
Tüm Sevgi Ailesi’ne sevgiler…
ŞAMİL OKUR
Bir önemli noktayı atlamışsın…
O yaşlarda okuduğun (bizim de yazıp çizmeye başladığımız) dergi ve gazetelerin Antalya tesislerindeki baskılarını yapan kimdi?..
Yani Küçüksu’da, yanında bulunan hanımın, kimin kızıydı?..
Bu da çok önemli, öyle değil mi?..
Yaaa:-)))
MUAMMER
Çok kötü yerden [tam isabet yani] vurdun abi, süpersin…
:-))
ŞAMİL OKUR