(Devam)
Bazen, moralini yukarda tutmak;
Kendini, kabarmış dalgaların üzerinde tutabilmek gibi zordur…
Ama moralini yukarda tutmak;
Kendini, kabarmış dalgaların üzerinde tutmak kadar lüzumludur…
Ancak; eli nabzında, pür dikkat beklemediği zaman kalbinin atmayacağını vehmeden adam gibi kaskatı kesilmeye de gerek yok değil mi, moralini yukarıda tutmak için!..
Morali yukarıda tutmak; MORALİ YUKARI ÇEKMEYE ÇALIŞMAKTAN daha kolay, biliyor muydunuz?.. Yani yukarı çekmeye uğraşacağına, aşağı inmesine İZİN VERME!
Belki biraz açı değiştirmek, belki biraz olumlu bakmak, belki biraz eğlenceye vurmak yetebilir… Ve bütün bunların ardından da "kısmet" demek…
…..
Maça çıkan kaleci, 15’ten fazla gol yememeye şartlandırmışsa kendini, koruduğu filelere giren 4 top, memleketi kudurtsa bile, onun moralini bozabilir mi?.. Asla!..
Konu "senin" moralinse, ona sözü geçecek bir kişi var, o da sen!.. Kulağının ne duyduğundan çook daha önemli; kendi içine ne fısıldadığın!..
Kendine olan saygını bir kişi çökertebilir… Veya içindeki "ben"i sadece bir kişi dimdik ayakta tutabilir!.. Değil mi?.. Cümle alem seni takdir ederken, sen; "bir sahtekar olduğunu" düşünüyorsan… Yahut çok kişi aleyhinde konuşurken sen doğru yolda yürüdüğünü biliyorsan; başka sözler ne ifade eder?..
Okul dergisinin arka kapağına reklam ararken (o zengin ve yaşlı kişinin) Boğaz manzaralı muhteşem ofisine gidiyoruz ama bir şeyler alacağımıza da ümidimiz yok… Meğer Yanılmışız!.. Çünkü bu eski mezun, babacan bir tavırla avuçlarımıza (cep harçlığı olarak) birer kağıt para sıkıştırıp bizi gönderiyor… (Komedi şu ki; benim reklam-tanıtım ajansım var, Osman geçen sene okulu bitirmiş, sadece Ömer okulda ve güzel bir dergi çıkartıyoruz…) Caddeye inince sıkışan kahkahaları koyveriyoruz… Moral bozacak ne var ki; kârda olan biziz ve bin mezun daha çıkarmış bu okul!..
Örnekleri arttırmak ve de bu konuyu uzatmak mümkün… Ama tam tersi bir sahne hatırlatayım size; sinemayla azıcık ilgilenenlerin bile hatırlayacağı S. Stallone’nin "Dağcı" filminden… Ne zaman seyretsem "deli" olurum filmin başındaki bu sahneye. Genç kadın uçurumun üzerinde asılı kalır. Kahraman, hayatını ortaya koyarak tel üzerinden ona ulaşır. Ama kadın öyle bağırmakta, öyle yırtınmakta, öyle tüketmektedir ki nefesini; izleyenler bile tükenmektedir koltuklarında!.. Sonunda kendi gücünü tamamen tüketir, ve kayar uçuruma dağcı’nın parmakları arasından… Yahu kadın, sus azıcık!.. Birazcık tut nefesini… Enerjinin sadece şu kadarcığını da beynini kullanmaya harca ki; kurtulasın!..
Önceki yazıda geldiğimiz nokta da şuydu:
Şartlar ne olursa olsun, MORALİ YUKARDA tutmak gerekiyor…
Yani, her durumda DALGALARIN ÜZERİNDE kalmak gerekiyor!..
Stop
Muammer Erkul
07 Nisan 2002 Pazar