Tebük Seferi [09 Ocak 2001 Salı]

Bir söz vardır ya, hani; “Kısrak iki iniler, bir küheylan doğurur… Tavuk ise bir küçücük yumurta yapar, mahalleyi ayağa kaldırır!..” derler.
Hah, işte bizimki de aynen o hesap!..
…..
Bir kitap aldık, her biriniz duydunuz…
Okumaya başladık, hepiniz biliyorsunuz…
Artık hangi gün kaçıncı sayfalarda olduğumu falan da tahmin edebiliyor pek çoğunuz!..
Bir de zaten dünden söylemişiz ya, yarın “Tebük Seferi” diye.
Kitabın 400’üncü sayfasına tekabül eden birkaç sayfada anlatılıyor bu seferki, meğer bunlar yakın bir geçmişte Türkiye Gazetesi’nde tefrika edilmiş de bizim haberimiz bile olmamış…

Derin fısıltılarla, çok şeyler anlattı benim kulağıma Tebük Seferi… Bakalım sizlere neler söyleyecek!..
Aktarıyorum, okuyun bakalım:
……
…İslâmiyet’in Arab Yarımadasında hızla yayıldığı bu dokuzuncu senede “İslâm Devleti”ni kıskanan ve büyümesini engellemek isteyen Hıristiyan Arablar Bizans İmparatoru Heraklius’a;
“MÜSLÜMALAR ŞİMDİ KITLIK VE YOKLUK İÇİNDELER. Eğer, onları dinine çevirmek istiyorsan, şimdi tam sırasıdır!” diye mektup yazdılar.
Bu mektup üzerine Heraklius, kırk bin kişilik bir orduyu, Kubad’ın kumandasında Müslümanlarla savaşmak için yola çıkardı.
…..
O sene kuraklık olduğundan sahabiler büyük bir darlık içinde bulunuyorlardı. Haberi alan Peygamber efendimiz, eshabının, harbe katılacak olan askerin techizatı için mali yardımda bulunmalarını, arzu buyurmuşlardı.
Şimdi herkes malı ve canı ile cihada hazırlanmaya çalışıyordu. Hazret-i Ömer bütün malının yarısını, Hazret-i Ebu Bekir ise hiçbir şey bırakmamak kaydıyla herşeyini getirmişti…
…..
Eshab-ı kiram gücü yettiğince yardım etmeye çalıştıkça kendi aralarındaki münafıklar ise; “Siz gösteriş için veriyorsunuz” diye onlarla alay ediyorlardı. Peygamber efendimiz;
“Kim bugün, bir sadaka verirse, sadakası kıyamet günü Allahü teâlâ katında, onun lehinde şahidlik yapacaktır” buyurdu.
Bu mübarek sözler üzerine yardımlar daha da arttı. Hazret-i Osman ordunun üçte birini, (su tulumlarının onarılmasında kullanılacak çuvaldızları bile koymayı ihmal etmeyecek şekilde) techiz ederek; “Bugünden sonra Osman’a günah yazılmaz” mübarek sözünü duyma bahtiyarlığına erişti.
…..
Çok fakir bir sahabi ise “cihada yardım” sevabına kavuşmak için o gece sabaha kadar bir hurma bahçesine su çekmiş, kazandığı hurmayı Peygamber efendimize getirmiş ve: “Ya Resulallah, demişti… Rabbimin rızasını kazanmak için elimde olanı getirdim, kabul buyurunuz!..”
…..
Müslümanların Tebük Seferi’ne hazırlandıkları zamanda kıtlık öylesine şiddetliydi ki, Eshab-ı kiramdan pek çok kimseler, gelip; “Ya Resulallah! Yaya kaldık! Yiyecek bir şeyimiz de yok! Bu gazada (savaşta) sizden ayrılmayıp cihad sevabına kavuşmak isteriz” diyorlar, sevgili Peygamberimiz ise bir binek hayvanı bile kalmadığını üzülerek söylediğinde de onlar gözyaşları içinde, ağlayarak geri dönüyorlardı.
…..
(Kitabın bu bölümünü mutlaka okuyun. Ki Tevbe suresinin 92’nci ayeti bu hadise ili ilgili olarak gönderilmiş.)
(Böyle şartlar altında hazırlanan on bini süvari, otuz bin kişilik ordu, münafıkların alay ve moral bozucu lafları altında, ama zerre kadar da moralleri bozulmadan, aşk ve şevkle hazırlanıp gayet sıcak bir havada yola çıkıyor…)
…..
Başlarında Allahü tealanın habibi olduktan sonra, yiyecek ve içeceklerinin olmaması onları yollarından döndüremez; gidecekleri yolun uzaklığı, düşman askerlerinin çokluğu da gözlerini korkutamazdı. Bu halde her yere gidilirdi.
…..
Susuzluktan herkesin ölecek hale geldiği bir gün, Sevgili Peygamberimiz mübarek ellerini kaldırıp dua ettiler. Sıcak ve bulutsuz havada derhal yağmur bulutları peyda oldu. Şiddetli bir yağmur başladı. Herkes kaplarını doldurarak abdest alıp hayvanlarını suladı. Yağmur durup bulutlar dağılınca, bu yağmurun yalnız ordunun üzerine yağdığı görülmüştü.
…..
Açlık da son haddine gelmişti. Öyle ki; BİR TEK HURMAYI İKİ KİŞİ BÖLÜŞÜYORDU. Şiddetli sıcak, çekilen açlık ve susuzluğa rağmen Tebük’e yaklaşılmıştı.
Fakat sayıca daha fazla oldukları halde, daha önceki savaşta yani Mute’de üç bin kişilik İslam mücahitlerinin, tam yüz bin (otuz üç katı) kişilik Rum ordusunu asıl darmadağın ettiğini bildiklerinden, burada karşılarına bile çıkmadan dağıldılar, gözlerine dahi görünmediler.
İşte burda, Tebük’te yirmi gün kadar bekleyen Kâinatın Efendisi, Eshabıyla yaptığı benzeri bulunmaz sohbetlerinden birinde buyurdu ki:
“İnsanların en iyisi ve şereflisini size haber vereyim mi?..”
Eshab-ı kiram;
“Veriniz ya Resulallah!” dediler
Bunun üzerine;
“İnsanların hayırlısı, atının veya devesinin sırtında, yahud iki ayağının üzerinde, SON NEFESİNE KADAR ALLAHÜ TEÂLÂNIN YOLUNDA ÇALIŞAN KİMSEDİR. İnsanların kötüsü de, Allahü teâlânın Kitabını okuyup ondan hiç faydalanmayan azgın kimsedir” buyurdu.

İlginç bir bölümdü değil mi?..
Sizin ne düşündüğünüzü bilmiyorum elbette, ama benim çok hoşuma gitti… Bu arada, isteyenler, gene bir yerlerden bir şeyler aktarıp, kısa bir tatilcik aşırdığımı da düşünebilirler.
Durun!.. Lafı değiştirmeden, şu mühim konuyu bitirelim de, yarın bol bol kaynatırız, ha?..
…..
(Sonra Efendimiz, şehidler ile ilgili de çok müjdeli haberler veriyorlar… Dönüş hazırlıkları başladığında artık açlıktan dayanamayacak hale düşen Eshaba, “mevcut olan bütün yiyecekleri bir araya toplamaları” emrediliyor.
Otuz bin kişilik ordudan çıkan yiyecek artığı ancak bir küçük tencereyi doldurabiliyor.
Fakat dua buyuran Peygamberimizin bereketiyle bu küçük tencereden otuz bin kişilik orduda bir tek kap boş kalmayacak şekilde dolduruluyor, otuz bin kişi de doyuncaya kadar yiyor ve yiyeceklerde hiç eksilme olmadığı görülüyor…
…..
Dönüş yolunda da enteresan bir hadise oluyor ki o da şu: Ordunun içinde bulunan münafıklar kafa kafaya verip, “Bu gece, şu ilerideki dar geçitte pusu kurarak Muhammed aleyhisselamı öldürelim” diye karar veriyor. Yüzlerini maskeleyerek hücum eden bu oniki münafığın suikastı başarısız olunca hemen ordunun içine dalıp kalabalığa karışıyorlar.
Resulallah’a bunların onikisi de bildirildiği halde o, bu zavallıların değil cezalandırılmasına, isimlerinin açıklanmasına bile müsaade etmiyor.)

Stop
Muammer Erkul
09 Ocak 2001 Salı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir