Ve hikâye başladı
Hani;
Hani açacak bir gül yaprağı gibi…
Hani;
Kokusunu salacak bir gül yaprağı gibi…
Hani;
Dokunsan solacak bir gül yaprağı gibi…
Hani;
Hani ilk kez yuvasından uçacak bir çingene kuşu yavrusunun kanadı gibi…
…titriyordu ya dudağın…
Kaçan bakışlarını bakışlarımla yakalar gibi,
Terleyen avuçlarını avuçlarımla kurular gibi,
Titreyen dudağını…
…..
Titreyen dudağın titremez olmuştu ya hani…
İşte bu hikaye o zaman başladı, dedim;
İnanmadı hiç kimse…
Sen bile inanmadın!
Ama güneşi saymazsan…
Ama, altında bezi ve çıplak ayaklarıyla emekleyerek bahçeye kaçan küçük ve tombul kız çocuklarına benzeyen bulutları saymazsan…
Bir de nar çiçeklerini saymazsan…
Hiç kimse görmedi!
…..
Sen bile görmedin ki, dudağının titreyen kıvrımını;
Benn gördüm…
Ve hikâye başladı!
…..
Dudağının kıvrımı titriyordu ya hani…
Bütün hikâye o zaman başladı.
———————————————————
Hiç de abartmıyorum
– Bağlıysan cevapla…
– Evet, internetteyim.
– Meydandaki çay bahçesinde kahve içmek istiyor canım. İş çıkışında bana katılır mısın?..
– O.K. de, aynı maili başka kimlere yolladın?
– Harddiskim çöksün, virüslere çarpılayım ki hiç kimseye… Ama eğer sen istersen birilerini daha çağırabiliriz…
– Wvaauw!.. “Harddiskim çöksün, virüslere çarpılayım” ha? Çok etkileyici… Bu laflar da sörf ganimeti mi?..
– Evdeki telefonu şirketin adını söyleyerek açıyor olabilirim… Veya evde “sıfır” çevirerek hat almaya çalışıyor da olabilirim. Ama bunlar iki süslü lafı arka arkaya koyamayacağım anlamına gelmez, öyle değil mi?..
– Bilmem… Geçenlerde oturduğun apartmanın adını bilemediğin için önce polis kayıtlarına, sonra da gazetelere geçecekmişsin de!..
– Abarttığını herkes biliyor, bir de sen bilebilsen!..
– Ben senin yalancınım…
– Ben sana böyle bir şey anlatmadım.
– Peki, o zaman doğru-yanlış oynayalım… Sen geçen akşam iş dönüşü, şimdi oturduğun evle karıştırıp bir önceki evine gittin… Doğru mu?
– Doğru.
– Uzun uzadıya zili çaldığın halde apartman kapısı açılmadı. Anahtarlarınla denedin olmadı. Sonra içerde gördüğün ve zaten iyi tanıdığın kapıcının çocuğuna işaret ederek dış kapıyı açtırdın… Doğru mu?
– Doğru.
– Sonra daire kapısının kilidiyle uğraştın, uğraştın ve birdenbire aklına omuz çantanın küçük gözünde yedek olarak sakladığın anahtarın geldi… Tam kapıyı açıp; “Aaa, birisi bizim evin eşyalarını değiştirmiş!..” Diye çığlık atmaya hazırlanırken, merdivenler tarafından başka ve çok güçlü bir “İmdaaaat!..” çığlığı yükseldi… Doğru mu?..
– Evet, doğru aslında!..
– Çığlığı basan; bakkaldan dönmekte olan evin yeni sahibinin karısı… Kapının önüne toplananlarsa senin eski komşuların ve kapıcı… Aynı anda cep telefonundan mahalle karakolunu arayan kadına, diğerleri seni tanıdıkları için kapattırdılar telefonunu… O sıra senin en çok hoşuna giden laf, kalabalıktaki birinin, yeni komşunun kulağına yaklaşarak; “Bu zaten alığın biriydi… Tam beş kere çilingire açtırmıştı kapıyı” lafı idi. Bu laf, seni nezarette sabahlamaktan kurtardığı için sana bir iltifat gibi geldi ve o saatte (zaten tanış olduğunuz) çilingiri çağırıp kapının kilidini değiştirttirerek kurtuldun bu karışıklıktan… Doğru mu?..
– Evet!.. Evet ama o gün Venezüela’daki arkadaşımın yazdıklarına kafam takılmıştı. Caracas’dan Maracaibo Gölü’ne tur düzenlemişler de… Malûm, kuş uçumu Ankara – Gelibolu kadar bir mesafe, az da değil…
– Bunu biliyorum. Bana başka mazeretler bul… Veya dünyanın üç ayrı ucundaki hiç tanımadığın insanların isimlerini, adreslerini, doğum günlerini ezberleyip dertleriyle kafanı bozacağına; onlarla her gün on kere “çet”leşeceğine kendi arkadaşlarının doğumgünlerini, kendi komşularının isimlerini, hatta kendi apartmanının bulunduğu caddeyi ezberle!..
– Onların da e-mail adresleri olsaydı onları da tanır, onların doğumgünlerini de ezberler ve onlarla da irtibatımı koparmazdım herhalde, değil mi?.. Bak, seninle irtibatım kesiliyor mu?..
– Yo, doğru doğru dosdoğru. Benimle irtibat halindesin. En azından beni görsen tanırsın; bilgisayarının yanındaki çerçeveyi masa masa dolaştırıp resimdeki çocukların “kimin” olduğunu soran biri olarak!..
– Abartma, diyorum. Aa-baart-maaa!.. Alt tarafı senin yanında bir kere; “Aa, benim çocuklarım amma da büyümüş” diye şaşkınlığımı dile getirmiştim. Hatırlarsan aynı gün sen de; “Senin sadece çocukların büyümüş… Benim ise kocam bile büyümüş!..” Diye bir itirafta bulunmuştun!..
– …..
– Sen şimdi benimle kahve içmeye geliyor musun, gelmiyor musun?.. Saate bak, akşam oldu, mesai doldu. Hadi kalk, kapat şu bilgisayarı, hadii…
– Dur biraz, dürtüklemesene. Tamam kapatıyorum da, şu işleri kaydedeyim…
– Hadi, kalk kalk… Sen perdeleri çek, ben şalteri indiriyorum…
– Bugün de amma yorulmuşuz ha… Dur bakayım cep telefonuma kimlerden mesajlar gelmiş?..
– Hasta!..
Stop
Muammer Erkul
07 Ağustos 2000 Pazartesi