Yangına boncuk takılmaz! [30 Ağustos 2002 Cuma]

Bazen’ler ile başlar bazı cümleler;
Belirsizliğin, bir sis gibi çöktüğü… Ve zamanın, ritmi bozuk bir nabız gibi attığı vakitlerde…
Bazen’lerle başlarsın sen de, kara kedilerin dolaştırdığı yumağını sarmaya! Bazen dolaşık gelir ip, bazen açık… Bazen de çekilip incelmiştir ortasından, umutlar! 

Hangi "bazen" hangi insanda olursa olsun!.. Ve hangi insan nasıl anlatırsa anlatsın yalnızlığı, o; benim değil!..
Kim güzel anlatabilir ki yalnızlığını?..
Bir yalnızlık, nasıl "güzel" anlatılır ki?.. 

Gerçekten, bazen öyle "yalnız" olurum ki; sanki mahzenlerden süzülen nem gibi, bir şeylerin "sızzlaya sızlaya" aktığını hissederim içimde…
Duvarlarımda yürüür kezzaplar!..
Ve çâresiz kalırım;
Dilinin altına, sulandığı yalaktaki sülükler yapışmış bir inek gibi!.. 

Adım, ne çağırır zihnine bilmem. Ben "seni" tanırım hülyâma sultan!..
Pembe bir mendilin ipeğinden seçemem gözlerini… Seçsem bakamam, baksam göremem!.. Görsem;
Yanarım!.. 

Yangına boncuk takılmaz, nazar değmesin diye!.. 

İnsan, bir kere ölür,,, ama nasıl; yüreklerde yürekler yatar, kavrulmuş?..
…..
Yanmışa yoğurt sürsen;
Yanmamış mı olur?.. 

Şaşırsan neye yarar, şaşırmasan neye. Böbrek taşları tıkamış göz pınarlarını; içimizde, üre panayırları!..
…..
Ağlasam, çözüleceğim…
Ya başlayacak veya bitecek "belki"lerle ıkınan cümleler!.. Belki yağmur bile ince cam çubuklar gibi saplanmaktan vazgeçecek, canıma!.. 

Ağlasam, çözüleceğim; ve gözlerim "görür" olacak!..
Bakacağım, ki ordasın;
Cangüzelim…
Camgüzeli gibi, camın ardında!

Stop
Muammer Erkul
30 Ağustos 2002 Cuma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir