Yedinci sene [31 Temmuz 2000 Pazartesi]

Yedinci sene

Parmaklarınız yanınızdaysa sayın bakayım, Temmuz 94’ten beri ne kadar zaman geçmiş?..
Hah!.. İşte o kadar zamandan beri gazetemizin bu köşesinde beraberiz…
Tam altı yıl bitti, yedinci seneye başlıyoruz hep beraber.

Yedinci sene.
Yedinci yaş…
İnsan yedinci yılında öğrenciliğe adım atar değil mi?..
Biz de inşaallah öğrenmeye başlarız artık…
Hayat öğrencilik değil mi?..

Altı yıl az zaman değil…
İnanın “öğretici” bir zaman dilimi oldu benim için. Umarım sizin için de “en azından biraz” öğretici olmuştur.
Öğrenmeye açık kalmak her zaman tavsiyemizdir ya zaten…

Temmuz ‘94…
Az zaman değil, heey!..
Düşünsenize bir; altı yıl önce kimler ve neler vardı, kimler ve neler yoktu…
Bu konuya döneriz yeniden; laflarız ılık ılık…

Yedinci seneye adım attık beraber, bari bir duayla geçelim eşiği;
Yüce Mevla’m beni sizden ayırmasın…
Ve bizi birbirimizden.

———————————————————

Niye dağıtıyorsunuz ki odamı

– Hayy Allah hhyaaa!..
– Noooldu baba, bağırınca korktum da?..
– Baksana, annen gene odamı toplamış…
– Ne güzel olmuş di mi?..
– Bana bak çocuk, annenin kızgınlığını senden çıkarmayayım şimdi?..
– Niye?..
– Baksana hiçbir şeyim yok yerinde…
– Niye? Ben herşeyini yerli yerinde görüyorum; masan yerinde, sandalyen yerinde, bilgisayarın yerinde, kitapların, herşeyin yerliyerinde…
– Bana lazım olan ne varsa yok işte. Olanlar da istif olmuş, sucuk içi gibi bir yerlere doldurulmuş…
– Anneme sorayım istersen, neyin yok mesela?..
– Hiçbir şeyim yok işte, görmüyor musun?.. Benim odam böyle miydi?.. Hani, nerde benim özenle kestiğim gazete parçaları?..
– Nerdeydiler?
– Şurda yerdeydiler ya…
– Aa, yani şurda ortadaki… Yani, annemin toplamaya çalışırken; “bu evi günün birinde bit saracak” dediği… Yani bütün zemini örtmüş ve üstüste duran bütün o yırtık gazete parçalarını sen mi yırtmıştın, yırtmıştın da atmıştın yerlere?..
– Yavrucuğum!.. Bütün zemini örten o gazete parçalarını ben yerlere atmak için yırtmamıştım…
– Peki ne için yırttın da yerlere attın?
– Senin, anlaman için henüz uzun yıllara ihtiyaç duyduğun, annenin de anlaya anlaya anlamadığı bu işte!.. Onlar öyle yerlere atılmış falan değildi!..
– Ya?.. Ama baba, aynen yerlere atılmış gibi görünüyorlardı… Büyük ihtimalle annem de onları senin gazetelerden kopartıp kopartıp yerlere attığın kağıtlar sanmıştır.
– Sence benim aklımdan zorum mu var?..
– Bilmem!..
– Ne demek bilmem?..
– Şey, sanmam yani…
– Sanmaz mısın?..
– Sanayım mı?
– “Sanmam” ha!.. “Sanmam” haa?.. Yani öbür şık da ihtimal dahilinde, öyle mi?..
– Ama babaa!..
– Kes!.. Kes şunu!
– Ama… ama baba… niye böyle… bağ… bağırıyorsun ki?
– Kes şu ağlamayı…
– !..
– Annene söyle… Ben gelinceye kadar, alelacele… Odamı aynen dağıttığı gibi toplasın… Topladığı gibi dağıtsın yani… Duuydun muuu?..
– Duydum baba. Annem de duymuştur zaten bütün mahalleyle beraber, merak etme… Sen gelinceye kadar dağıtır, karıştırırız odanı, ben de yardım ederim!..
– Kendi odasında bile rahat yok insana be!.. Dünya kadar da işim vardı, ne zaman çalışabileceğim ki ben?..
“Çat!..”

Stop
Muammer Erkul
31 Temmuz 2000 Pazartesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir