Düşünmek, nereye kadar… [28 Mart 2010 Pazar]


Bu adam ne düşünüyor böyle, yıllardır?.. Havuzun başında. Eğilmiş. Bir eli çenesinde… Dünya giysilerini çıkarıp düşüncelerini giymiş gibi! Ayağı altında su şırıltıları…
Hastane bahçesindeki “düşünen adam”ın en bariz özelliği; düşüncelerinin sanki görünerek bütün bedenini kapatıyor olması… Hem çıplak hem de edebe mugayir algılanmayan (belki de tek) eserdir bu heykel.

Düşünceyi zorlayacak şeyler yazmak istemedim bugün. Düşünmenizi açacak, kapayacak, değiştirecek filan değil… Farklı bir soluk aldım cuma günü ve o havayı size de aktarmak istedim.
Tavsiye ediyorum; yılda bir kere de olsa Bakırköy’deki hastaneye uğrayın… Hasta değilken ve orada hastanız yokken uğrayın. Bu hastanenin niçin, kimler için yapıldığını düşünün; bu kadar insanın da sizin gibi birer insan olduğunu ve her birimizin bir gün onlardan birinin yerinde bulunma ihtimalimizin bulunduğunu düşünmek için uğrayın…

Delileri akıllılardan ayıranın “düşünememek” olduğunu zannederken, fena halde yanıldığımı öğrendim: Aklı hasta olanlar da düşünüyorlar, ama hep “aynı şeyi” düşünüyorlar! Bir gün önlerine bir problem çıkıyor. Yoluna kaya yuvarlandığını gören tren gibi, gelip buna dayanıyorlar. İttiriyorlar, olmuyor. Tekrar ittiriyorlar gene olmuyor… “Yolumda taş var! Neden yolumda taş var!” gibi düşünceler bütün ufuklarını kaplıyor. Her deneme karamsarlıklarını daha da artırıyor.
Sağlıklı düşünemeyenlerin pek çoğu; kendilerini, ray üzerindeki bir tren gibi algılıyorlar. Hâlbuki her insan, her engelin “çevresinden dolaşarak” arkasına geçebilir ve hayat yoluna devam edebilir! En kolayı, size engel olan “kayayı” olduğu yerde bırakmak ve yolunuza devam etmektir! Öyle değil mi?

Bu heykel, gerçekten de bu hastanenin “ruhunun simgesi” gibi!
Ben düşünüyorum. Hep aynı yerde, hep aynı pozisyonda, hep aynı şeyi düşünüyorum; fakat böyle yapınca hiçbir şey değişmiyor!
Biraz da bunu düşünün, diyor!

 

Stop
Muammer Erkul
28 Mart 2010 Pazar

5 yorum

  1. Bugün iyi ki düşünceye yönlendirmemişsiniz üstadım. Bir de yönlendirseniz halimiz nice olur. Kayayı dolaşmaya gelince sizinle aynı fikirde değilim. Problemlerden kaçmak asla problemi çözmez denize ayağına bağlı taşla atılan insan misali treni daha da dibe götürür. Engelin varlığıyla durmak etrafından dolaşmaktan bence daha iyidir. Zira çaba ve emek harcıyarak kayayı yok edersin ve engelinden kurtulursun. Emeksiz yemek olmaz…

  2. Allah bu tür rahatsızlıklardan hepimizi muhafaza eylesin…
    Öyle zor ki…
    Hasta olan için de, hasta sahibi içinde, çünkü ne zaman ne yapacağını bilemiyor ve kontrol edemiyorsunuz.
    Üstelik, çok yaygınlaştı. Çeşit çeşit depresyonlar adını dahi yeni duyduğumuz rahatsızlıklar mevcut olduğunu yakın çevremdeki insanlardan biliyorum.
    Korkuyorum…
    Rabbim sonumuzu hayır eylesin…

  3. Bugünkü yazın benimle yakından alakalıymış 🙂
    Öyle kocaman taşlarla karşılaştığımda beni omzuna kaldırıp, ya da kucağına alıp taşın ardını gösterenimsin…
    Yahut, taşı yolumdan çekemediğim için ağlamaktan yüzüm gözüm şişmiş halde sümüğümü çekip dururken, elimden tutup taşın çevresini dolanmayı gösterenimsin…
    Yerinden (en azından “benim” gayretimle) kalkamayacak nice kayayı kaldırmak için kendimi paralayıp, sonunda hastane bahçesindeki o heykel gibi kalışlarım az olmadı, sen’den önce…
    …..
    Ayrıca;
    “Engelleri yolundan kaldırma” demek değil ki bu yazı…
    “Senin gücünün zaten yetmeyeceği kayaları kaldırmaya uğraşmakla vakit kaybetme, sıhhatini kaybetme” demek, benim bu yazıdan anladığım…

  4. ”Düşünüyorum” öyleyse varım!…
    Bahsettiğiniz hastaneye ben de hiç gitmedim üstadım;
    ama sizin bu güzel yazınızdan sonra gidip görmek,
    oradaki atmosferi hissetmek istedim.
    Herşey düşünceyle ve de istemekle
    başlamaz mı ki zaten?!…
    Sağlıcakla, saygıyla efendim.
    Savaşçı…
    :-)))

  5. Düşünüyorum…
    Neden mutsuz, umutsuz, çaresiz, halinden memnun değiliz?
    Ben bunun cevabını şöyle veriyorum:
    1- Buraya bir kul olarak gönderildiğimizi ve imtihanda olduğumuzu unutuyoruz!
    2- “Hiç ölmeyecek gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışmak” yerine bizler sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi dünya için çalışıyoruz!
    3- Ve önce kendimizi değiştirmek yerine çevremizdekileri değiştirmeyi tercih ediyoruz! Ve sonuç: HÜSRAN
    4- Ve tutturmuşuz para, para, para diye… Sanki mutluluk, huzur para da. Evet parasız olmuyor ama para ile satın alınamayacak şeylere sahip olduğumuzun farkında değiliz 🙁 O muhteşem gözlerimizin, duyan kulağımızın, tutan elimiz ve ayağımızın ve dahası…
    Eğer önümüze bir taş konmuşsa inanın ki bu taşın üstesinden gelinebilir. Bu taş itmekle gitmiyorsa mutlaka ama mutlaka gideceği bir yol vardı.
    ÇareSİZseniz ÇareSİZsiniz…
    Sevgiler kere sevgiler 🙂 @)–

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir