Yumurta, mizahın içinde çok kullanılır ya, sorun bana şimdi; “Sarı yumurta mıı, beyaz yumurta mı?..” Gene sorun haydi;
“Kara mizahın içinde mii, ak mizahın içinde mi?..”
…..
Bugünlerde “AK” demenin, üstelik “ak” ile “mizah” kelimelerini yanana kullanmanın vahametini de idrak edersiniz, değil mi mîrim!.. (Çark)
-Yumurta, tarih sahnesindeki belki de en “KOMİK” vazifesini, patates ile buluşarak ifa etmiş ki; evlere şenlik!..
-Yumurta ne yapıyormuş peki patates ile buluşup?..
-İki uçağın kanatlarına sıvanıyormuş!..
-İnanmıyorum, ne zaman?..
-Bir savaş esnasında!..
“Hah hah haa!..
Kimle savaşıyormuş bu yumurta akı ve patatesle sıvanıp duran iki uçak, anlatsana?..”
Anlatayım;
Seksen bir sene evvel, bu hafta…
Dünyanın tamamını sömürge gören İngilizler; “Ele geçirdiğin topraktan büyük bir pay alacaksın” vaadiyle kandırdığı, dünyanın en köksüz ve mazisi olmayan Yunan milletinden 100 bin askeri, (Aynen 5-6 sene evvel dünyanın pek çok ulusunu Çanakkale’ye taşıdığı gibi) yine İngiliz gemileriyle İzmir üstünden Anadolu’ya taşımış… 300 tane top, 20 tane uçak, bol mühimmat ve gıda vermiş…
Bu toprakları savunmaya çalışan ise; dünyanın dört bir yanında savaşmaktan arta kalan ancak 40 bin kadarcık askermiş ki… Her dört tanesinin üçünde silah bile yokmuş. Toplamı on bin civarındaki bu tüfeklerin de pek çoğunun mekanizmaları eksikmiş. Kendilerine koca bir gün için sadece bir avuç arpa verilebilen, şap bile bulunamadığı için sadece tuzlanmış derileri ayaklarına sarıp on gün kadar giyebilen (hatta zaman zaman da açlıktan ölmemek için bu çarıkları yemek zorunda kalan) bu yürekli askerler, kendi elleriyle eğeleyerek (yani bir demiri diğer bir demire sürte sürte yontarak) yapmaya çalıştıkları parçalarla, çalışmayan tüfeklerini çalıştırmaya… Yumurta akı ve patates ile sıvayıp yapıştırarak ellerindeki iki uçağını uçurmaya… Ve tam 1000 tanesi o mevkiye kadar yetiştirilmiş, eğitilmiş subaylar olmak üzere 25.000 (yirmibeş bin) şehid vererek; ezanına, bayrağına ve namusuna göz dikmiş olan Yunan sûretindeki İngilize karşı durmayı başarmış… Ve inandığı değerleri savunmuş…
…..
Bu “mış”lar, “muş”lar ne kadar uzak(!) değil mi şimdi bize?.. Değil aslında, biz onların uzağında duruyoruz!
Ben bu bilgileri dünden önceki gün (Çarşamba) şu yan tarafımızda çıkan “Çınaraltı” köşesindeki İsmail Yağcı büyüğümüzün satırlarından (belki okumamışsınızdır diye) aktardım…
Yani bu bilgiler, sadece bir çizgi kadar yakınımızda işte…
Belge olan, canlı şahit gazilerden bile hayatta kalanlar var henüz…
Ve bizler, yani onların torunları?..
Göğsümüzde İngiliz bayraklarıyla dolaşıyoruz şimdi bu topraklar üzerinde!..
Nasılsınız? İyi misiniz?.. Gülüyor musunuz kahkahalarla?.. İyi, iyii…
Mizah bu işte!.. Mizah bu kadar komik işte;
Dünyanın yedi milletini birden güldürmeyi başarıyoruz, her taraflarıyla!
(Ağustos’un 2. yıldönümüne!..)
İyi ki!
Üçüncü Boğaz Köprüsü’nü Japonlar, Amerikalılar ve Türkler birlikte yapmış. Tam açılış kurdelesi kesilirken köprü büyük bir gürültüyle yıkılmıs. Japon;
“Gitti bütün emeklerim, mahvoldu kumlarım” diyerek harakiri yapmış. Amerikalı;
“Gitti, binlerce ton çeliğim yıkıldı’ diyerek tabancasını şakağına ateşlemiş. Bütün bunları seyreden Türk müteahhit ise derin bir “Ohhh!..” çekerek yanındakilere dönmüş, ve şöyle demiş:
“İyi ki çimento koymamışım… Yoksa şimdi ben de bunlar gibi mahvolacaktım!..”
Stop
Muammer Erkul
24 Ağustos 2001 Cuma