Bir gün daha yaşamak
Eskiden, bu hayatın, üstüme yüklemiş olduğu vazifeleri düşünmek yerine; “bin yıl daha” yaşamayı düşünürdüm…
…..
Şimdi ise, “bir gün daha yaşayacağımı” söyleyen olsa;
“Acaba bu bir gün boyunca yapmam gereken en önemli iş hangisi” diye düşünüyorum…
O da sen de…
Kafana birisi takılıyor… Değil mi?
Unutma;
O da ölecek bir gün!..
…..
Peki bunca çok ve mühim şey varken, sen niye takılıp kalıyorsun ki bu(kişi-olay)nlara?..
Unutma;
Sen de öleceksin bir gün!..
Şifa mı zehir mi?
Vaktimizi nasıl da detaylarla tüketiyoruz… Duymamız, dinlememiz ve anlamamız için bize lüzumlu olan zamanımızı; bize konuşan kişinin acaba kaç dişi noksan, saçını niye bu boyda kestirmiş, sırtındaki gömleği acaba kaç yıldır giyiyor gibi gerçekten manasız, ve kendisine de hiçbir yarar sağlamayacak meraklarla ziyan ediyoruz…
…..
Halbuki mühim olan, mecmua kâğıdının kalitesi, kitap cildinin (veya televizyon kutusunun) rengi değil ki; yazan (veya konuşan) adamın NE SÖYLEDİĞİDİR…
Önemli olan, oltaya solucan mı, midye mi, balık parçası mı taktığın değil ki; iğnenin çeliğidir!..
Önemli olan, tabağına konduğunu gördüğün yemeğin şekli ve görünüşü değil ki; yediğin zaman sana ŞİFA MI, yoksa ZEHİR Mİ olacağıdır…
…..
(Yani karşındakinin saçına-başına, kılığına-kıyafetine, boyuna-posuna bakacağına sana ne söylediğine, daha da önemlisi ne söylemek istediğine bak!..)
——————————————————
Sevmenin kıymetini bilmek
“Hayır; sağlamları, kendine güvenenleri, gururluları, neşelileri, sevinçli olanları sevmenin anlamı yoktu; onların ihtiyacı yoktu buna. Bu gibiler sevgiyi sanki kendilerine ödenmesi gereken bir borçmuş gibi, yukarıdan bakarak, umursamaz bir halle kabul ederler. Bir insanın kendisini vermesi, onlar için gelişigüzel bir olay, saçlarına taktıkları bir süs, kollarına geçirdikleri bir bileziktir sanki.
Ancak, kendine güvenlerini yitirmiş, hor görülmüş, çirkin yaradılmış olanlara sevgi gerçek bir destek olur. Yalnız böyleleri bilir sevmeyi, sevilmeyi; şükran duygularıyla, alçak gönüllülükle sevmek gerektiğini ancak onlar bilir.”
* Stefan Zweig
——————————————————
Dedemin notları:
Biliyorum, zor olacak…
Ama biliyorum ki (inşallah); olacak!..
Umarım, yazmış olduklarının tamamını geçirebilirim elime… Şuna veya buna, sana veya bana değil; galiba “kendine” yazmış oldukları bunlar…
Ama yine de birilerini düşünerek yazmış bunları, belli. Veya birilerine söylediklerini not etmiş; unutmasın, sonradan üzerinde düşünsün, ya da söylediğinin dikkate alınıp alınmadağını takip edebilsin diye…
…..
Düzelttiğim yerler yok değil. Ama çok da değil… Zaten onlar da anlamını değiştirmek değil, anlatılanın anlaşılırlığını sağlamak için yaptığım küçük müdahaleler. Başlıkları ise, notlar biribirleriyle karışmasın diye ben ilave ettim…
Bir de baktım ki; önüme bir “ziyafet sofrası” serilmiş;
Buyrun, hadi birlikte yiyelim!..
…..
Ahh, dede!..
Keşke, ben büyüyünceye kadar yaşamış olsaydın…
Kimbilir neler öğrenebilecektim senden…
Ve belki de o zaman böyle içim kör, aklım topal ve her rüzgârda devrilerek sürünmeyecektim, incecik patikalarda…
…..
Ahh, dede!..
O zaman belki böyle boşu boşuna ve hiç durmadan konuşmaya bile ihtiyaç duymayacaktım…
Stop
Muammer Erkul
21 Ağustos 2001 Salı