Biraz denize ve biraz kitaba dair… [25 Ocak 2001 Perşembe]

Biraz denize ve biraz kitaba dair…

Ağaçlar köksüz… İnsanlar kitapsız kalırsa, büyüyemiyor;
Filiz çıkaramıyor, dal büyütemiyor, yaprak veremiyor, çiçek açamıyor, meyve sunamıyor…

İnsanlar köksüz…
Ağaçlar bile kitapsız kaldığı zaman;
Boşlukta bir yer işgal edemiyor!..
…..
Yani; boşluğa "dahil" oluyorlar!..

Bu yazının konusu "boşluğa dair" değil…
"Yokluğa ve hiçliğe" dair de değil…
"Dahle dair" aslında!..
…..
Tamam, dahle dair de; bir soru gelecek hemen ardından:
"NEYE DAHLE TALİPSİN?.."

Dün konuşuyorduk, ve;
"İnsanlar kitapsız kaldıkça sefilleşiyor…
Böyle bir dünyaya düşenlerin fukaralığından daha derin bir fakirlik, ancak; ateşe veya bir kireç kuyusuna düşmüşçesine bu perişanlıktan KURTULMAYA ÇALIŞMAMAKTIR herhalde", diyorduk ya…
…..
Bugünkü satırlarımızı da dünkü yazının ikinci bölümü olarak kabul edin ve şuna cevap verin:
"Bilmeme (öğrenememe) yangınıyla cayır cayır yanarak kurumuş topraklarda bir pınar arayan ve belki de bu uğurda susuzluktan ölen adamdan daha zavallı kimse olabilir mi?.."
…..
Böyle bir sorunun cevabını dahi benden bekleme nezaketi gösterecek kadar mütevazı olanlara ben, ancak;
Evet, derim. Olabilir!..
Olabilir, çünkü hayatına "SU" ararken ölen kişiden daha da zavallısı;
Hemen yakınında belki az, ama ona ve ardından geleceklere nesiller boyunca, taa kıyamete kadar yetecek berrak bir pınar dururken, aç gözlülükle "denizin suyuna" yumulan kişidir!..
…..
İçtikçe susamak…
Ve susadıkça içmek…
Kanmamak, kanayıncaya kadar; içinden çatlayarak!..
…..
(Allah’ım muhafaza et!..)

Ne zannediyorsunuz bu lafları yine?..
Yani neyden bahsettiğimi düşünüyorsunuz, kimbilir?..
Ama ben, sadece KİTAPLARDAN bahsediyorum…
…..
Denizin, ancak;
ONU İÇMEZSEN…
Ve YÜZMEYİ ÖĞRENİRSEN güzel olduğundan bahsediyorum!..
Lütfen, ama lütfen bakın etrafınıza…
Her (isteyerek) arayan gibi, bulacaksınız elbette, toprağın tertemiz ikram ettiği pınarları…
…..
Ya da daha güzeli; bu uğurda öleceksiniz!..

Denizin suyuna bakıp;
Suyun değerini anla!..
…..
DENİZ, ONU İÇMEZSEN ZARARSIZ;
VE YÜZMEYİ ÖĞRENİRSEN GÜZEL!

Sen!..
Kitapsız kalıp sefilleşen bir dünyanın fukaralığından, kireç kuyusuna düşmüşçesine kurtulmaya çalışan kişi;
Bil ki bu yolda ölenler şehiddir!..
…..
Ama sen;
Toprağından uzak tut haşhaş tohumlarını!..

Yine de, denizleri; "NE ÇOK SU" sanma sakın…
DENİZLER SUSUZLARI SUSUZLUKTAN ÖLDÜRÜR!..

Sen, bir avuç yutarsan;
İçerek bitirmeye, çalışırsın denizi…
Sen; denizi içerken susuz can vermektense, sahildeki kumsalda kavrulmaya teslim ol!..
…..
Yani;
Cahillikten, sanki seni öldürecekmiş gibi kaç…
Ama gözünü açıp, dikkat edip bakmadığın… Sadece her tarafta kum gibi kaynıyor diye, aldığın ve hazmetmeye çalıştığın kitaplar YAKABİLİR içini…
Ve seni, cehalet kuyularına bile muhtaç bırakabilir!..
Yani;
AYDINLIĞIN YOLU İLİMDİR…

———————————————————

Dün gelen birkaç mesaj:
Gel de sabah sabah rahatsız etme. Bittim valla, bu köşe bugün (Çarşamba) altın harflerle yazılmış. Saygılarım kabardı, maya kesti sana dair bildiğim ne varsa, günaydın…
Zaten hep düşünürüm ki, her sabah ben, biz, senin feda ettiğin sen’le besleniyoruz. Attığın bir lokma sen’ler bereketleniyor yüreklerimizin kursaklarında. Cumartesi Pazar hem aç hem susuz kalıyoruz… S.Y.

Evet, işte gene anlaşılmaz günlerinden birini yaşatıyorsun bize… Buna hakkın olup olmadığını çok düşündüm. Kurduğun cümlelerdeki (hani şu dilini anlayamadığımız slow parçalardakine benzer) ezgiler de olmasa köşeni hiç okumayacağım. Ama (galiba henüz bana yabancı) bir müzik gibi anlamasam da ezberlemeye çalışıyorum seni… Ve bunun sadece hoşuma gittiğini biliyorum. Yani sen, başka anlamı olmayan, sadece; "hoşuma giden bir şey"sin benim için… Ben bile senin yazılarını ancak bu kadar anlayabiliyorsam eminim seni bu dünyada başka anlayan da yoktur ve sen (sadece bana gizli bir ezgi dinletmek için de yazı yazdırtılmayacağına göre) orayı boşuna işgal etmektesin… (Yakında işsiz kalırsan beni hatırla ve şimdiden kendine yeni bir kapı ara.) Kızdın mı?.. M.Ş.

Canım, bu sabah içime sevinç katıyorsun! Harikasın.. E.D.

Hah, işte bugünkü yazı onlardan biri… Buna benzer yazılarının üstüne sigara bastırıyordum, anlamadığım için kızarak… Ama yine böyle bir yazı döndürdü kafamdaki anahtarı… Şimdi de o zamanlar nasıl anlamıyordum, onu anlamıyorum. Senin bu "tuhaf denen" yazıların gazetelerdeki şu acayip resimlere benziyor aslında. Bir kere görünce hep görüyorsun. Yani bir kerecik görünceye kadar bakmaya devam etmek gerekiyor. R.T.


Stop
Muammer Erkul
25 Ocak 2001 Perşembe

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir