(Dünkü yazıyla bağlantılı…) ‘Anlaşıldı’, diye kafasını salladı biri. Peki, henüz onlarla bir iş yapmadan insanları ayırabilir miyiz?..
– Biz belki ayıramayız da, onlar kendi kendilerini seçip ayırabilirler!..
– Nasıl yani, bu nasıl olacak ki?
– Başlamışken bir hikâye daha anlatayım mı sizlere?.. İster misiniz?..
Ben heyecan içinde;
– İsterim, isterim!.. Deyince dedem başımın tam tepesine burnunu bastırıp kokladı. Nefes alışını duydum. Göğsünün sırtıma değen yerindeki genişlemeden de nefesinin derinliğini hissettim…
Karşımızda duranlar anlatmasını bekliyorlardı dedemin, göz bebeklerine bakarak…
Ve anlatmaya başladı dedem:
“- Delikanlı olduğum yıllardı…
Büyük bir arazinin satın alındığını duyduk.
İşsize iş, yoksula ekmek vermeyi seven ihsan sahibi biriydi toprağı alan. Kısa zamanda da büyük bir çiftlik kurmuştu buraya…
Herkes işitiyor, görüyor ve biliyordu ki; bu cömert adamın sofrası her vakit hazır beklerdi gelenler için… Üstelik hiç kimseyi küçük görmez, hiç kimsenin kalbini kırmaz, incitmez… Hatta çoğu zaman, genç-ihtiyar demeden misafirlere hizmeti bile kendisi yapardı…
Beraberce yenilir, içilir, şükredilir; ardından da derin ama hoş sohbetler edilirdi onun sofrasında…
Sonra da gelenleri yola kadar uğurlarken, tekrar misafir olmalarını rica ederdi…
Fakat günden güne azalıyordu bu cömert ev sahibinin gelenleri…
Hatta onun davetlerine giderken bu kadar az kişi olmaktan utandığımız için ısrar edip zorluyorduk çok kişiyi; ama değişen bir şey olmuyordu…
Bu ikramların niçin reddedildiğini merak ediyorsunuz değil mi?..”
“- Evet, evet… Gerçekten merak ediyoruz”, dediler hep bir ağızdan. Dedem devam etti:
“Sebebi şuydu ki;
Bahçesine girilen yere bir mezar kazdırmıştı çiftliğin sahibi…
Basbayağı, gerçek ölçülerde, açık bir mezar…
Eve gideceksen veya evden bahçe kapısına geleceksen mutlaka üzerinden geçmen gerekiyordu…
İki geniş tahta olsa da üstünde, üzerinden geçen insanın içi ürperiyordu… Ve aklına, mutlaka; “bir gün bunun içinde yalnız kalacağı” geliyordu…
İlk günlerde sormuşlardı;
– Bu çukuru ne zaman kapatacaksın, diye… Demişti ki:
– Hiç bir zaman!..
– Peki neden?..
– Çünkü, o mezarı yolumun üzerinde görmezsem, bilin ki günahlardan korkum azalır ve ardınızdan konuşmaya, gıybetinizi etmeye, sizlerin dedikodunuzu yapmaya başlayabilirim… Ve hatta, bu dünyada sahip olduklarımı kalbimde taşımaya bile başlayabilirim…
Allah-ü teâlâ muhafaza buyursun; benim öyle bir hâle düşüp helâk olmamı ister misiniz?..
– Hayır, mayır, falan demişti çoğunluk… Ama bu açık mezarın hep bu yolun üzerinde kalacak olduğundan, hatta yağmur falan yağdıkça içine akan toprakların çıkarılıp, mezarın tekrar tazelenmesinden rahatsız olmuşlardı…
Fakat açık mezar gerçekten “görevini” yapıyordu…
Çukurun üstündeki iki iğreti tahtaya basılarak girilen (o günkü şartlara göre MUHTEŞEM) çiftliğin toprakları dahilinde yeniliyor, içiliyor, şükrediliyor… Sohbetler ediliyor… Evinde açı olana aş gönderiliyor, işi olmayana iş temin ediliyor…
Ama bu çiftliğin sınırları dahilinde hiç kimsenin kalbi kırılmıyor, mevcut olmayanların dedikodusu, gıybeti yapılmıyordu.
…..
Burada verilen sözler bile tutuluyordu hatta…
…..
Sanki üstünden geçerken, bu açık mezarın içine dökülüyordu üzerimizdeki bütün kötülükler…
Bu bahçe içinde sanki her birimiz birer iyi insan haline dönüşüyorduk!..
Belki de o zamanlar benim yaşım biraz daha ufak olduğundan diğerlerinden fazla talebim vardı çiftlik sahibinden; soruyordum, soruyordum, soruyordum ve dinliyordum, dinliyordum, dinliyordum…
Bir insan, kendisinden bir karşılık beklemeden yedirilip içiriliyor, karnı doyuruluyorsa… Buna şükredip; “kafasının da doğru bilgilerle doldurulmasını” arzu etmekten başka ne dileyebilir ki?..
…..
Hâlâ o günlerde aldığım “gıda”lardan istifade ediyorum çoğu zaman…
Bir gün;
“İNSANLAR KENDİLERİNİ SEÇER!.. Demişti…
İnsan kendisini seçer…
Siz de “seçtiniz” kendinizi işte!..
…..
Ama sakın diğerlerine kızmayın…
Çünkü hiç kimsenin “hazır olma zamanı” aynı değildir!..
…..
BİZİM İŞİMİZ SOFRA KURMAKTIR, evlatlar…
Sofra kurmaktır…
Ve herkesin gelmeyeceğini bilsek de, BU SOFRAYA HERKESİ ÇAĞIRMAKTIR!..”
Stop
Muammer Erkul
26 Nisan 2001 Perşembe