Ve istikbale dair
(Şekere dair, dedeme dair, ciğere dair ve istikbale dair: 4)
Herkes doyduğu zaman Yaşar amcanın sırtındaki gömleği terden sırılsıklam, karnı ise hemen hemen açmış…
Üzümü getirmişler.
Sofradakiler uzanırken, dedem minik bir salkım alıp kenardaki yastığa yaslanmış, ve iştahı kaçmış olan Yaşar amcaya demiş ki;
-Defalarca konuşmuştuk seninle Yaşar… Sen, her konu açıldığında, çocuklarının nasıl birer evlat olmalarını istediğini anlattın bana… Çok iyiydi söylediklerin… Niyetin mübarek olsun!..
Üzüme dalmış olanlar arasından, göz ucuyla kendi çocuklarına bakmış Yaşar amca… Şimdi pür dikkat dedemi dinliyormuş. Devam etmiş dedem:
-Mısır ektiğinde karpuz çıktığı oldu mu şimdiye kadar Yaşar?.. Yahut buğday saçıp da tarlaya çilek yediğin oldu mu?.. Ya da turp tohumu hiç domates verdi mi?..
…..
Sessizce dinliyormuş adamcağız:
-Karpuzdan cacık, fasulyeden karnıyarık, salatalıktan kızartma, üzümden yahni olmuyor değil mi?..
-Olmuyor ya!.. Demiş Yaşar amca…
-Peki, demiş dedem…
Ortalıktaki şu gazete ve mecmuaları, kendi ellerinle, kendi evine getirip… Kendi kızlarının ve kendi oğullarının önüne atıp… “Bana tarif ettiğin gibi” birer yetişkin olmalarını nasıl bekliyorsun onlardan?..
Şimdi iyice rahatsız hissetmiş kendisini ev sahibi…
-Ama onlar sadece bir gazete!..
-Biliyorum, demiş dedem. Bunlar sadece gazete… Ama biliyorum ki tarlaya atılanlar da sadece tohum… Sonra biliyorum ki, şu karşımızda üzüm yiyen masumlar ise sadece çocuk…
…..
Ama ÇOCUKLAR, SANKİ BİRER TARLA gibidir Yaşar; ne tohumu atarsan üstüne, ne karıştırırsan toprağına, onu bitirir yarınlarda!..
…..
Yani evladım; şu dedenin sözünü yabana atma ki;
Canın ciğer yahni isteyince eve hangi malzemeleri getireceğini öğrenesin bir an evvel;
Henüz çok geç olmadan…
Pek çokları gibi, ciğerin yanmadan!..
O günden sonra, gerçekten “TARLA GİBİ” düşünmeye başlamış kendi evlatlarını Yaşar amca, öyle söylüyor.
Büyük oğlu da hatırlıyor zaten o meşhur üzümü ve ciğer yahniyi…
…..
Zaman içinde el ele de veriyorlar ve hakikaten kendi ailelerine “yarınlarda yeşermesini arzu ettikleri” tohumları ekmeye çalışıyorlar. İstemeden karışan yabancı ve zararlı tohumlar da kısa sürede sökülüp atılıyor tarlalarından!..
O günden sonra, “en az gıda kadar, eve giren yayınları da dikkatle seçtiklerini” söylüyorlar…
——————————————————–
m e s a j l a r… m e s a j l a r…
Sitemlerim bile gecikmişti hayata. Öfkeli bir yanardağ isyanlara uyanmıştı. Sen de yoktun. Oysa, bir yanı eksik kalmış çocukluğumun gözlerinden yalnız sen öpmüştün. Nihal…3985
Ben, göndermediğin bir mesaj, üzerime alındığım bir yazın, seni üzecek bir olay için sabaha kadar uyuyamıyorum, inan. Bazıları abarttığımı düşünse de ben seninle güzelim, sensiz bir hayat… Sevginle. Zeynep …9992
Günaydın… Bir şey sorabilir miyim? Dediğin gibi; “dünyayla dalga geçmek” sence ne? Bir örnek verir misin bana? Zeynep …9992
(Bin örnekten biri: Sana bağırılırken oturursan, bağırtı arkandaki kişiye gider, veya duvara çarpar, veya pencereden dışarı uçaar gider!..)
Ama bu, başlıbaşına “yürek” işi. Ben güzel olayların bile kötü yanlarını bulmakta “birinciyim”. İmkansız değil belki ama, ben ve dalga geçmek!.. Aslında çok güzel. Ama… Zeynep …9992
(Tanışabilecek bir mesafede olsaydık, öğrenmen sadece bir saat alırdı.. Rahatla biraz, farklı açılardan da bakmaya alış… Bunu becerebilirsin, eminim. Ve ilk “dalga”nı yaz bana…)
Stop
Muammer Erkul
01 Ağustos 2001 Çarşamba