Her harf, yakıp kâğıdı, tek tek dökülür yere; Eğer adını yazsam!.. Gözüne baksam; ateş akar içime… Sokulsam; tenim kavrulur nefesinden, kururum susamış fidan gibi!.. ….. Aaah, dokunsam yârime; su toplar parmaklarım!.. Saçının her bir teli ateşlenmiş fitildir, bilirim; değdiğinde yüreğime yeer(i)yerinden oynatır!.. Eriyen bir kırmızı mumla mühürledin ağzımı; Hapsoldu dilim!..Devamı

Dönen kuşlar indi çoktan göçtükleri yuvalarına… Karıncalar deliklerini ve arılar peteklerini başladı doldurmaya. Mevsim, yaslandı yani bana doğru, hissediyorum. Anladım ki; artık, geliyorsun… Seni beklerken; portakal çiçeklerini ipe dizip bir taç daha yaptım… İlk eriğin tadına baktım; ekşi olsa da, yüzüm hep tatlıydı… Seni özlemenin bile beni üzmesine izin vermedim,Devamı

Biliyor musun, belki de “şu an ne yaptığından” daha önemli olan; “neye hazır” beklediğin! Kızmaya hazır bekliyorsan, kızacaksın; hoş görmeye hazır bekliyorsan, hoş göreceksin; alay etmeye hazır bekliyorsan, alaya yelteneceksin!.. Neye hazır beklemekteysen; sonunda hazır beklediğin şeyi yapacaksın! Alınırmış gibi bile şaka yapma; çünkü öyle tanınırsın ve tanındığın gibi davranmayaDevamı

Bir başınayım ve bir başıma yaşamaya çalışıyorum bir başına yalnızlıkları; …sen gibi! Bir başınasın ve bir başınalığın benim bir başınalığımla benzeşiyor! Birer kişilik hayatlar; birer çivi gibi çakılmış dünyanın kalın tahtasına; hayattan mezun olduğun gün, yerin yüzünden sökülmek üzere! Paslı bir çivi gibiyim, çatının kolon direğinde… Bir ceket asılı bende:Devamı

Mecnun olmak bir “makam”dır; dişlerin sıkılma hâlidir! Sus!.. Kenetlenmiş çenenden, “kendini” sızdırırsan dışına; kıvam bozulur… Çünkü “mecnun” olanın yolu; en dar tünellerden geçer! Yollardan, Leyla’ya doğru, her daim yürüyenler vardı… Kimdi onlar? Bilen yok!.. Hani ayak izleri? Silinmiş, gören yok!.. Peki hatıraları? Unutulmuş, anlatan yok!.. Ya Mecnûn?.. Mecnûn; susmanın adıdırDevamı

  Kervanın yolcuları, konağın ilerisinden geçen yolun kenarında durmuş, Mecnun’u bekliyorlardı. Çünkü geniş bahçenin cümle kapısına doğru giderken, sağında kalan ağaçların altındaki gül ansızın konuşmuştu onunla. İşte o zaman geri dönmüştü garip… “Beni de al, beni de götür, beni o yârin eline bırak. Çünkü ben onun için büyüdüm” demişti birDevamı

İçimde, acıtmıyordun canımı. Alışmıştım belki de böbreğimde taş gibi, külümde köz gibi, cebimde koz gibi… Hissediyordum hep, yokladıkça… Ve bir gün, mermi gibi çıktın, içimi boombooş bırakarak; yannndım!.. Ateşe döndüm!.. Ceylanın vurulması bir derin titremedir… Namlu ise, her haykırışında; bir fişek ateş yutar! İçimde, acıtmıyordun böyle canımı. En derinimde yatıyordun;Devamı

Yağı tükenmiş bir kandil gibi söndü ışığım! Fitilimde ufalmış alevim can çekişirken; bütün şehirlerim de karanlığa gömülmüştü, fay yarıklarına düşen evler gibi! Kandilim söndü; Kanamadan, kendime söylediğim yalanlara! Kanadı sorular içimde, kanattı sorular zihnimi; yine de bilemedim gerçek miydin, değil mi?.. Kuşsuz ağaçlar gibiyim şimdi ve çiçeksiz baharlar gibi… İçiminDevamı

  Bekledim!.. Ben büyüdükçe, özlemim küçülüp azalacak sanmıştım! Büyüdüm… Meğer büyüdükçe büyür ve azalmaz, içimde azarmış özlemin… Azaldım… Her şeyim azaldı, nem varsa tükendi, eridi, gitti ve sadece, içimdeki özlemek kaldı! Sanki artık sadece “özlemek” biliyorum; konuşmak bilmiyorum, susmak bilmiyorum, bakmak bilmiyorum ve baksam görmüyorum zaten… Acıkmak, susamak; uyumak, uyanmak;Devamı

  Akşam oldu… Fincanların dibine çöken telveye benzer bi’şeyler var içimde; öksürsem, acı bir kahve tadı. Akşam oldu… Zannediyorsun ki; bir sıradan gün daha bitti! Hâlbuki öyle değiiil, ben bir gün daha öldüm; sen bir gün daha eksildin benden!.. Yani biz, uzakta kaldık bi’gün daha, birbirimizden. Akşam oldu… Olacak akşamlardanDevamı

  🙂 Günaydııın… …nıııdyanüG (: Bir pazar sabahı, gülümseyen bir yazı ile başlayın istedim güne… Aslında bunu, yani yukarıdaki “günaydın’ı ve yansımasını, aksisedasını” birkaç gün önce twitter’a koymuştum ki onlar zaten bizim sitede yayınlanıyor… Yani bizim sitenin “Şu Anda“ kısmı, aslında twitter… Sonraki mesaj ise sanki onun devamı gibiydi. ŞöyleDevamı

Canımda acılar; bozkıra dökülmüş yağmur gibiyim! Bulutlara tütsem… Veya toprağa emilsem, kim bilecek yalnızlığımı? Çoook uzaklardaki kimler: “Başıma damlayan bu yaş, kim bilir hangi yalnızlığın buharıdır ki, bana kadar taşınmış” diyecek? Canımdaki acılar gibi, varsın… Ama varken var olmadığın günler… Ve varken var olamadığım günler geri nasıl gelecek? Ben veDevamı

Gönlümdekiler Ey, benim her gizlemediğimi bilen… Benimse, adını bile bilmediğim!..  Bir bardak serin su gibi aktığın için içime… Bir bardak serin su gibi aktığın için kızgın günümün ortasına; Doymadığım… Doyamadığım!  Doymadım, ama doyamadığım; bana yazdığın, iltifata kaçan ifadeler değil; sana aktarmaya çalıştıklarımı farkedişlerin, farketmeye olan gayretlerindi… Çünkü ben; Gelmiş geçmişDevamı

Sen, baktığında “beni” rengârenk ve pırıl pırıl görüyorsun… Ben bakıyorum, “seni” rengârenk ve pırıl pırıl görüyorum… Aramızdaysa şimşekler çakıyor!..  Hayranın olduğum halde; “Hayranınım” diyorsun bana!.. Benden de, senden de aynı sözleri duyuyor, aramızdaki kara bulutlar: “Senden güzelini görmedim!..” Aramızdaki kara bulutlar delirdikçe gözüm gözünü bulamaz oluyor… Aramıza yıldırımlar düşüyor!..  BiliyorumDevamı

  Düşmemiş yağmur damlası Husule gelmiş; Ama orda… Bir bulutun “hayalden beden”ine tutunmuş… Ve bırakmak için ellerini en küçük ısı farkını bekleyen, düşmemiş bir yağmur damlası gibi bakıyordun ya bana; Pırıl pırıl titreyerek!..  Hani koşuyordum ya, yağmur altında sırılsıklam; ve bir yandan da ağırlaşan giysilerimden kurtulmaya çalışarak… Hani seni görmeyeDevamı

Lacivert!.. (okyanusun daveti) (O gece ıslak bir laciverde yansıyordu ay…) O gece, ıslak bir laivert üstündeydi ay, görüyordum gittikçe kararan gözlerimle… ….. Bir kabarıp bir yatışıyordu içim… Ve sanki çevriliyordu, yakamoz dökülmüş sayfaları gibi; Kilidi açılmış bir şiir defterinin! Lacivert davetiydi, kapkara gece altında; … şimşeğin öpebileceği her bir şeyin!..Devamı

Yarama şiir bastım… Tütün yoktu, tuz yoktu cââân; Yarama şiir bastım!.. Surda yâre yâreydi güllelerin izleri; bendeyse pâre pâre, dudaklarının!.. Surlardaki yaralar dolar, kapanır ve örülürken ben; her bûsenin deliğinden burçlara asılırdım!.. Yârelerimdi yârin göründüğü mazgallar; Her delikten cansuyum canânıma bakardım! İlaç yoktu, tütün yok ve tuz dahi yoktu cân;Devamı

Sahibini arayan köle (!) Ahhh; Genzimde yangınlaar!.. ….. Gözpınarlarımdan başka, bütüüün pınarlar kurumuş!.. ….. İçimde, yıldırımlar! Ahhh Adını sayıkladığım şehir!.. Ben uzaklarda, ben sıcaklarda, ben henüz çiğnenmemiş sokaklarda iz sürüp; Sahibini arayan köleyim… Ahhh; Edilmemiş “ah”larım!.. Ateşten kurşunlar gibisiniz, içime girip çıkan; Petek ve arılar gibi! Ben mi?.. Ben enDevamı

Ne mümkün? Veya; Zehirli Su… Yahut; Senli Ben… Ya da; Benli Sen… Her ne ise, ismi önemli değil zaten! (BİR KÂSE SUYA DÜŞEN BİR DAMLA ZEHİR GİBİ; GAYRI SENİ İÇİMDEN SÖKÜP ATMAK NE MÜMKÜN?..) Nasıl damlarsa zehir bir kâse suya; İçime, öyle damladın… ….. Ve nasıl karışırsa soluğa, nasıl karışırsaDevamı

Gözlerine düşmüşüm İçime kor; Denize güneş düşmüş… Göllere mehtap inmiş… Ve sinmiş; Tüm suların üzerine sevdalar… ….. Bütün ışıklar suya; Ben?.. Gözlerine düşmüşüm! Canııımm terlemiş, canım; ten kokunun üstüne!.. Gün, terinde parlamış; Canım düşmüş gözüne! ….. Canım terlemiş canım!.. Ve sızmışım ben, bahar yağmuru gibi özüne… Gök, kızarmış bir somunDevamı